Değerli okuyucular, günümüzde küreselleşme ve teknolojik gelişmeler ile artan çevresel kaygılar, işletmelerin rekabet stratejilerini de yeniden şekillendirmektedir.
Geleneksel rekabet anlayışı, düşük maliyet, yüksek kârlılık ve verimlilik üzerine odaklanırken, günümüzde çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk gibi süreçler de en az finansal süreçler kadar önem kazanmıştır.
Bildiğiniz gibi bu konularda giderek sıkılaşan çevre yasaları, uluslararası regülasyonlar, müşterilerin baskıları da işletmeleri bu yönde tavır almaya zorlamaktadır. Fakat bir yandan da birçok hükümet ve uluslararası kuruluşlar sürdürülebilirlik alanında faaliyet gösteren işletmelere çeşitli teşvikler de sunmaktadırlar. İşletmeler mümkünse bu teşviklerden de yararlanarak çevresel zorluklara yenilikçi çözümler bulmalı, yeni teknolojiler geliştirmeli, iş süreçlerini bu yönde iyileştirmelidirler.
Günümüzde artık rekabet ederken, sürdürülebilirlik, çevre dostu olmak ve sosyal sorumluluk gibi konular da işletmeler tarafından gözetilmesi zorunlu konulardır.
Bu bağlamda “yeşil rekabet” adı verilen yeni bir rekabet boyutu ortaya çıkmıştır.
YEŞİL REKABET NEDİR?
Yeşil rekabet, işletmelerin, çevresel sürdürülebilirliği merkeze alan bir strateji benimseyerek, pazarda rekabet avantajı elde etmeye çalışmasıdır. Böylelikle işletmeler sürdürülebilir büyüme hedeflerini, ekonomik başarıyla birleştirirken, çevresel etkilerini en aza indirgeyerek rekabet avantajı sağlamış olurlar. Rekabet stratejilerinde aşağıdaki belirtilmiş olan başlıca unsurlar önemli bir yer işgal eder.
o Karbon ayak izini azaltmak,
o Enerji verimliliği sağlamak,
o Atık yönetimini doğru yapmak,
o Çevre dostu ürünler geliştirmek.
o Sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi uygulamak.
YEŞİL REKABETİN UNSURLARI
1-KARBON AYAK İZİNİ AZALTMAK
Karbon ayak izi, bir birey, etkinlik veya kuruluşun doğrudan veya dolaylı olarak atmosfere saldığı toplam karbondioksit (CO₂) ve diğer sera gazlarının miktarını ifade eder. İşletmeler için karbon ayak izini bilmek, çevresel etkilerini anlamak ve yönetmek kritik bir öneme sahiptir. Karbon ayak izini azaltmak, işletmelerin hem çevreye duyarlı bir imaj oluşturmalarına hem de operasyonel verimliliklerini artırarak maliyetlerini düşürmelerine yardımcı olur. Ayrıca, karbon ayak izinin azaltılması; müşterilerin, yatırımcıların ve düzenleyici kuruluşların sürdürülebilirlik beklentilerini karşılamada önemli bir rol oynar. Bu sayede, işletmeler çevreye duyarlı bir duruş sergilerken, aynı zamanda yasal uyumluluk sağlama ve gelecekteki çevre politikalarına hazırlıklı olma açısından da avantaj elde eder.
2-ENERJİ VERİMLİĞİNİ ARTIRMAK
İşletmelerin enerji tüketimini azaltarak hem maliyetlerini düşürmesi hem de çevresel etkiyi en aza indirmesi, yeşil rekabetin önemli unsurlarından biridir.
Fosil yakıtlara dayalı enerji tüketimini azaltmak için işletmeler, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmelidirler. Bu, hem çevresel hem de ekonomik açıdan uzun vadede avantaj sağlayan bir stratejidir.
3-ATIK YÖNETİMİNİ DOĞRU YAPMAK
İşletmeler üretim süreçlerinde ve operasyonlarında oluşan atıkları minimuma indirmek ve geri dönüşümü sağlamak için bütün iş süreçlerini gözden geçirmek zorundadırlar. Böylelikle hem maliyetleri azaltan hem de çevreye katkı sağlayan bir rekabet avantajı yaratmış olurlar. Atık yönetimini bütün kurallarına uyarak doğru yapmak hem işletmelerin itibarını yükseltir hem de vicdani bir görevdir.
4-ÇEVRE DOSTU ÜRÜNLER GELİŞTİRMEK
Tüketiciler, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir kaynaklardan üretilmiş ürünlere giderek daha fazla ilgi göstermektedir. Bu talebe yanıt vermek isteyen işletmeler, ürün geliştirme süreçlerinde çevre dostu materyaller kullanmalı ve geri dönüştürülebilir ürünler tasarlamalıdırlar. Çevre dostu uygulamaları benimseyen işletmeler, tüketicilerin çevre bilincinin giderek arttığı bir dünyada pazarda öne çıkma fırsatı yakalar, tüketici nezdinde güvenilir ve sorumlu bir işletme imajı yaratırlar.
5-SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ UYGULAMAK
Yeşil rekabetin bir diğer önemli boyutu, sürdürülebilir bir tedarik zinciri yönetimidir. İşletmeler, tedarikçilerini de çevreye duyarlı uygulamalara teşvik ederek, onları bu konuda denetlemeli ve zorlamalıdırlar. Böylelikle tüm operasyonel süreçlerinde çevresel sürdürülebilirliği sağlamaya çalışmış olurlar.