Ancak günümüzdeki rekabet koşulları ve müşterilerden gelen fiyat baskısı, işletmeleri tedarikçileriyle ilişkilerinde bir tek eksende kalmaya zorlamaktadır. Ürünün fiyatı!.. Gerçekten de artık tedarikçilerimizle en çok fiyat konuşmaktayız. Tedarikçilerimizin adeta boğazını sıkarak fiyatları aşağıya çekmeye çalışmakta, eğer indirmezlerse hemen onları terk edip rakiplerine gitmekle tehdit etmekteyiz. Tedarikçiler kar ediyorlar mı? Bu şekilde devam edersek bu tedarikçiler ticari hayatlarına devam edebilecekler mi? Bu kadar fiyat baskısı altında ürün ya da hizmetin özelliklerinde bir kötüleşme kaçınılmaz olmayacak mı? O an işimiz görülmüş gibi olsa da orta ve uzun vadede bu süreçten zararlı çıkmaz mıyız? Bu ve benzeri sorular genellikle aklımıza hiç gelmemektedir.
Oysa kaliteli ürün ve hizmet üretimi kaliteli girdi ile mümkündür. Bunun için de üretici ve tedarikçi adeta birer ortak gibi olmalıdırlar. Yani en başta aralarındaki ilişkinin temeli açıklık, güven ve karşılıklı anlayışa dayanmalıdır. Ancak böylelikle hem tedarikçi hem de üreticinin kazançlı çıkacağı işbirlikleri sürdürülebilir. Tedarikçi– üretici açıklık ve dürüstlükle işbirliği yaparak esas müşteriyi gerek fiyat gerekse kalite yönünden memnun etmeye çalışmalıdırlar. Özellikle uluslararası ticarette yurt dışındaki müşteri hem üreticinin hem de tedarikçisinin ortak müşterisi olmalıdır.
Toplam Kalite Yönetimi çerçevesinde kuruluşların tedarikçileriyle ilişkilerinde önem verebilecekleri bir kaç “iyi uygulamayı” aşağıda maddeler halinde belirtmek istiyorum;
● Tedarikçi seçimi sadece fiyat teklifine göre değil, geçmişteki ilişkiler ve genel performansına göre de yapılmalıdır.
● Maliyet azaltma ve kalite artırma yolunda tedarikçi ile birlikte çalışılmalıdır. Taraflar istendiğinde her türlü veriyi birbirilerine sunmaya hazırlıklı olmalıdırlar.
● Tedarikçi ve üreticiler gerektiğinde ortak yatırımları, ortak araştırma geliştirme projelerini birlikte hayata geçirebilmelidirler.
● Tedarikçi ve üreticiler ortak planlama yapabilirler. Böylelikle çeşitli “termin” darboğazlarını önceden kestirilerek aşabilirler.
● Tedarikçilerle uzun vadeli işbirlikleri kurulabilir. Bu aynı zamanda ilişkilerde istikrarı da sağlar ve ikmal kaynağını kaybetme riskini azaltır. Kuruluş rekabet üstünlüğünü sağlamak amacıyla daha ucuz kaynak arayışları ile zaman tüketmez.
● Kuruluşlar, tedarikçilerinin performanslarını yakından izlemelidirler. Kalite, sevkiyat, termin gibi kriterlerde, düzenli olarak kendilerine geri bildirimde bulunmalı, iyileştirmeye açık alanlarını ortaya çıkarılmalıdırlar. Hatta elbette ki etik değerlere bağlı kalmak koşuluyla diğer tedarikçilere göre kendilerini kıyaslayabilmeleri için tüm tedarikçiler içindeki yerlerini de belirtebilirler. Böyle bir derecelendirme paralelinde tedarikçi ödüllendirme mekanizmalarını başlatabilir, tedarikçilerini teşvik de edebilirler.
● Kuruluşlar, sağlıklı kalite sistemlerini kurmuş ve kendisini kanıtlamış tedarikçiler ile çalışmayı tercih etmelidirler. Böyle bir eğilimin varlığını değerlendirmek amacıyla “tedarikçi denetlemeleri” gerçekleştirebilirler. Bu denetlemelerde tedarikçilerinin, beklentilerini karşılama seviyesi değerlendirilir, uygunsuzluk bulunması halinde iyileştirme planları talep edilir
● Üretici ve tedarikçi kuruluşlar ortak eğitim programlarına katılabilirler. Hatta bu eğitimler karşılıklı olarak birbirlerinin tesislerinde de yapılabilir. Böylelikle üretici ve tedarikçiler kendi kalite ve üretim sistemlerini karşı tarafa tanıtma fırsatını elde edebilirler.
● Çalışanlar ve müşteriler için yapıldığı gibi “Tedarikçilerin Memnuniyeti Anketleri” de belirli aralıklarla yapılmalı ve tedarikçiler açısından kendi kuruluşlarımızın da eksiklikleri saptanmalıdır.
● Maliyet azaltma ve kalite artırma yolunda tedarikçi ile birlikte çalışılmalıdır. Taraflar istendiğinde her türlü veriyi birbirilerine sunmaya hazırlıklı olmalıdırlar.
● Tedarikçi ve üreticiler gerektiğinde ortak yatırımları, ortak araştırma geliştirme projelerini birlikte hayata geçirebilmelidirler.
● Tedarikçi ve üreticiler ortak planlama yapabilirler. Böylelikle çeşitli “termin” darboğazlarını önceden kestirilerek aşabilirler.
● Tedarikçilerle uzun vadeli işbirlikleri kurulabilir. Bu aynı zamanda ilişkilerde istikrarı da sağlar ve ikmal kaynağını kaybetme riskini azaltır. Kuruluş rekabet üstünlüğünü sağlamak amacıyla daha ucuz kaynak arayışları ile zaman tüketmez.
● Kuruluşlar, tedarikçilerinin performanslarını yakından izlemelidirler. Kalite, sevkiyat, termin gibi kriterlerde, düzenli olarak kendilerine geri bildirimde bulunmalı, iyileştirmeye açık alanlarını ortaya çıkarılmalıdırlar. Hatta elbette ki etik değerlere bağlı kalmak koşuluyla diğer tedarikçilere göre kendilerini kıyaslayabilmeleri için tüm tedarikçiler içindeki yerlerini de belirtebilirler. Böyle bir derecelendirme paralelinde tedarikçi ödüllendirme mekanizmalarını başlatabilir, tedarikçilerini teşvik de edebilirler.
● Kuruluşlar, sağlıklı kalite sistemlerini kurmuş ve kendisini kanıtlamış tedarikçiler ile çalışmayı tercih etmelidirler. Böyle bir eğilimin varlığını değerlendirmek amacıyla “tedarikçi denetlemeleri” gerçekleştirebilirler. Bu denetlemelerde tedarikçilerinin, beklentilerini karşılama seviyesi değerlendirilir, uygunsuzluk bulunması halinde iyileştirme planları talep edilir
● Üretici ve tedarikçi kuruluşlar ortak eğitim programlarına katılabilirler. Hatta bu eğitimler karşılıklı olarak birbirlerinin tesislerinde de yapılabilir. Böylelikle üretici ve tedarikçiler kendi kalite ve üretim sistemlerini karşı tarafa tanıtma fırsatını elde edebilirler.
● Çalışanlar ve müşteriler için yapıldığı gibi “Tedarikçilerin Memnuniyeti Anketleri” de belirli aralıklarla yapılmalı ve tedarikçiler açısından kendi kuruluşlarımızın da eksiklikleri saptanmalıdır.