GİRAY DUDA
Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ünalmış, dünya ve Türkiye ekonomisini güncel, yakından izleyen bir akademisyen. Düşüncelerini ekonomi medyasında sık sık izleyici ve okurlarıyla paylaşıyor. Prof. Dr. Ünalmış’a ekonomiye dair gelişme ve tartışmaları sorduk ve bizi ayrıntılarıyla yanıtladı.
- Sayın Prof. Dr. İbrahim Ünalmış, dünyanın büyük dikkatle izlediği Amerika’daki hangi önemli gelişmeler FED’in enflasyonla mücadele politikasındaki faiz politikasını ne yönde etkiler? Önümüzdeki aylar için beklentiniz nedir?
- ABD’de enflasyon görünümünü aşağı ve yukarı yönlü etkileyecek belirsizlikler var.
Yukarı yönlü risklerden bir tanesi ABD seçimlerini Donald Trump’ın kazanması. Uygulayacağı genişlemeci maliye politikaları ABD’de enflasyonun tekrar canlanmasına neden olabilir. Diğer bir risk de jeopolitik gelişmeler. Gerek Rusya-Ukrayna savaşı, gerek Ortadoğu’daki çatışmalar emtia fiyatları üzerinden enflasyonist risk yaratabilir.
Aşağı yönlü risklerden birisi ABD’de başlayan ve dünyaya yavaş yavaş yayılan yeni teknolojilerin etkiler. Yapay zeka ve dijitalleşmenin maliyetleri düşürerek enflasyonu aşağı yönlü etkileme potansiyeli var. Diğer bir aşağı yönlü risk de çin kaynaklı olabilir. Çin ekonomisi kapasite fazlası ile birlikte yavaşlıyor. Dolayısıyla Çin dünyaya ucuz ürün satma potansiyeline sahip. Bu durum bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri ucuz Çin ithalatı ile rekabet sorunu ile de başbaşa bırakabilir.
“ÜLKELER KENDİLERİ ÜRETİM YAPMAK İSTİYOR”
- Global ticarette birkaç yıl öncesindeki sorunlar devam ediyor mu? Dünya enflasyon kaygılarından, ulaşım sorunlarından kurtulabildi mi?
- Tedarik zincirinde Covid19 salgını ile başlayan problemler büyük ölçüde çözüldü. ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı daha ılımlı bir hale geldi. Fakat küreselleşmenin eski popülaritesine sahip olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle stratejik ürünlerde ülkeler artık kendi kaynaklarını kullanmayı ve üretim yapmayı istiyor. Chip teknolojisi gibi, savunma sanayi gibi alanlarda daha içe kapalı hale gelecek ülkeler.
Buna ek olarak, küresel ticareti zorlaştıran ve maliyeti artıran jeopolitik gelişmeler var. Örneğin, uzak doğudan yola çıkan gemilerin Kızıldeniz’deki güvenlik problemi nedeniyle daha uzun rotaları tercih etmesi hem teslim sürecini uzatıyor hem de maliyeti artırıyor.
AVRUPA’NIN DERİN EKONOMİK PROBLEMLERİ VAR
- Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan Avrupa ekonomik sorunlarını aşabildi mi?
- Avrupa’nın çok derin ekonomik problemleri var. İş gücü piyasası, düşük üretkenlik, yüksek kamu borçları, yaşlanan nüfus Avrupa’nın önemli problemleri ve kısa vadede hemen çözümü olan sorunlar değil. O yüzden Avrupa ekonomisi için kısa vadede ümitli konuşmak zor. Birlik olarak hareket etmenin zorlukları da eklenince problerin nasıl çözülemeyen sorun yumakları haline geldiğini anlamak zor değil.
“ENFLASYONUN SEBEPLERİ KARMAŞIK HALE GELDİ”
- Yüksek enflasyon Türkiye’nin en büyük sorunu olarak karşımızda duruyor. Merkez Bankasının enflasyonla mücadele çabasında, iç talep, enflasyon beklentileri, güven endeksleri, kamunun yönettiği fiyat artışları, ücretler ve faizlerin şu andaki durumu ne kadar yardımcı oluyor veya olmuyor?
- Türkiye’de enflasyonun sebepleri giderek karmaşık hale geldi. Düşük faiz politikasının varlık fiyatlarında hızlı ve yüksek artışlara neden olması enflasyonu tetikleyen unsur oldu. Giderek fakirleşeceğini düşünenler bugün tüketmeyi ya da döviz, altın gibi varlıklara yatırım yapmayı tercih ettiler. Borçlanma maliyetlerinin enflasyona karşı düşük olması da borçlanarak tüketimi körükledi. Dolayısıyla, kişilerin kendilerini fiyat artışlarından koruma güdüsü enflasyonu daha fazla besler hale geldi. Ortaya çıkan güçlü talep ortamı fiyat belirleyicilerin maliyet artışlarını fiyatlara yansıtmasını kolaylaştırdı. Artan fiyatlara rağmen talep bulan üreticiler kar marjlarını artırma fırsatı da bulabildiler.
Fakat TCMB’nin para politikasında attığı sıkılaştırıcı adımlar bu durumun yavaş yavaş tersine dönmesine neden oluyor. İç talep yavaşlıyor, borçlanma eğilimi düşüyor. Tüketicinin fiyat hassasiyeti tekrar artmaya başaldı. Bu ortamda firmalar da daha rekabetçi fiyat belirlemek durumunda. Özellikle sonbahar ayları ve 2025 yılının ilk yarısı firmalar için oldukça zorlu geçecek.
“GIDA FİYAT ARTIŞLARI DÜNYAYA GÖRE DAHA YÜKSEK”
- Geleneksel olarak yaz aylarında enflasyonun gıda fiyatlarının etkisiyle düşük olacağı varsayılır. Bu yaz nasıl ve neden bir farklılık var?
- Gıda fiyatlarının önemli belirleyicilerinden bir tanesi yakıt. Hem üretimde hem de taşımada girdi olarak etkisi var. Akaryakıt fiyatlarında yapılan ayarlamalar, yılın kurak geçmesi ve gıda sektörüne ilişkin uzun zamandır çözülemeyen tedarik zinciri problemleri dünyaya göre daha yüksek gıda fiyat artışları yaşamamıza neden oluyor.
“2024 ENFLASYONU YÜZDE 44 CİVARINDA OLUR”
- Sizin 2024’ün geri alan ayları ve 2024 yılı ile 2025 yılı enflasyon beklentileriniz neler?
- Mevcut politikaların sürdürülmesi durumunda 2024 yılını yüzde 44 civarında bir enflasyon ile bitirme ihtimalimiz yüksek. 2025 yılı hedefi olan yüzde 14’e ulaşmak için ise daha çok şey yapmamız gerekiyor. Özellikle kamu harcamalarının daha selektif ve verimlilik üzerine yapılandırılması önemli. Bunun dışına enflasyonu besleyen yapısal sorunlarımız var. Tarım sektöründeki problemler, yüksek ithal girdi oranı içeren üretim yapmız, göç politikaları enflasyonu besliyor. Bu konularda bir plan ortaya koyup, performans hedefleri oluşturup bir takvim çerçevesinde ilerlememiz gerekiyor.
“DAHA DERLİ TOPLU BİR PROGRAM İHTİYACI VAR”
Bunlara ek olarak önümüzde yeşil dönüşüm süreci var. Özellikle ihracatçı şirketlerimizin önünde duran ciddi bir dönüşüm süreci var ve şirketlerimizin bu konuda yavaş kaldığını gözlemliyoruz. Kamunun da dışardan bakınca dağınık bir destek politikası olduğu görülüyor. Bu konularda daha derli toplu bir program Türkiye için yeni bir hikaye yaratır. Bu konuda sivil toplum kuruluşları ve sanayicilerin talepkar olması gerektiğini düşünüyorum.
“EKONOMİMİZİN VERİMLİLİĞİ DÜŞTÜ”
- Enflasyonla mücadele kapsamında sabit döviz kuru ve yüksek faiz uygulaması reel sektörün, sanayicilerin, ihracatçıların durmayan şikayetlerine neden oluyor? Bu ne kadar böyle gidecek? Bu şikayetleri azaltmak için kısa vadede neler yapılabilir?
- Kısa vadede hızlı çözümler bulmak zor. Enerji ve iş gücü maliyetlerini azaltarak kamu kesimi sanayiciye destek olabilirdi. Fakat Türkiye iki yıllık bir seçim ekonomisi döneminden çıktı. Kamu açıkları yükseldi. Dolayısıyla bütçe üzerinden destek oluşturmak da zorlaştı. Son dönemde kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen fiyatlardaki artışları görüyoruz. Bunlar kaçınılmaz olarak yapılıyor. Aksi takdirde ortaya çıkacak borçlanma maliyeti giderek artıyor. Artan borçlar da Türkiye’nin risk priminin artması demek.
“KOBİ DESTEKLERİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
Mevcut ortamda verimlilik artışları dışında şirketler için çözüm önerisinde bulunmak zor. Düşük faiz ortamı Türkiye’de son yıllarda şirketlerin verimliliğini düşürdü. Gerek TEPAV, gerek BETAM tarafından yapılan çalışmalar 2017 sonrasında ekonomimizin verimliliğinin düştüğünü gösteriyor. Bunun bir sonucu da enflasyon tabi. Şirketlerin verimlilik konusunu tekrar gündeme alıp dijitalleşme ve tedarik zincirinde iyileştirmeler konusuna eğilmesini çok önemli buluyorum. Bu alanlarda KOBİ’ler maalesef dezavantajlı. Onların desteklenmesi için oluşturulan kamu politikalarının tekrar gözden geçirilmesi faydalı olacaktır.
“EKONOMİK AKTİVİTE NET BİÇİMDE YAVAŞLIYOR”
- İstanbul Sanayi Odasının PMI araştırması, son 20 yılın en sert düşüşünü gösterdi. Bunu bize yorumlar mısınız?
- Ekonomik aktivite net bir şekilde yavaşlıyor. Önümüzdeki dönemde de yavaşlamaya devam edecek gibi duruyor.
“SANAYİ ÜRETİMİ İVME KAYBEDİYOR”
- Sanayi Üretim Endeksinin yatay sayılabilecek biçimde sürmesinin anlamı nedir ve yukarı yönlü ivmelenme için neler gerekir?
- Sanayi üretimi dalgalı bir seyir izlemekte birlikte ivme kaybediyor. İç talebin yavaşladığı ortamla karşı karşıyayız. Fakat küresel ekonomide yaşanan problemler, Avrupa’da ekonomik aktivitenin yavaş olması ihracat için manevra alanımızı daraltıyor. Bu bağlamda, iç talep sanayi üretiminin ana belirleyicisi olarak görünüyor. İç talepte de yakın gelcekte bir canlanma beklemiyoruz.
“AVRUPA’NIN TALEP ARTIŞINA İHTİYACIMIZ VAR”
- Öte yandan ihracatta Temmuz ayı aylık ve yıllık rekorlar kırıldı. İhracat iklimi endeksi de yüzde 50’nin üzerinde. İhracat ve ithalat rakamlarını değerlendirince neler söylemek istersiniz?
- FED ve ECB’nin önümüzdeki dönemde faiz indirecek olması küresel ekonomik aktivite için olumlu bir haber. Düşen faiz ortamında özellikle Avrupa’nın talep artışına ihtiyacımız var. İç talepteki daralma da şirketlerimizi ihracata yönlendiriyor. Bu dönemde ihracatımızın artması ekonomik aktivitenin canlılığı açısından çok değerli olacaktır.
“STAGFLASYON BEKLEMİYORUM”
- Yüksek faizler ve yüksek enflasyon sürerken sıkılaştırmanın artması stagflasyon tehlikesi yaratır mı? Sizin beklentiniz nedir?
Stagflasyon beklemiyorum Türkiye’de. Mevcut koşulları düşününce stagflasyon için bir sebep göremiyorum.
“DÖVİZ GİRDİSİ OLANLAR DÖVİZLE BORÇLANIYOR”
- Sanayi, üretim sektörünün daha uygun maliyetlerle finansmana erişimi için neler önerirsiniz?
- TL kredi faizleri tarihi yüksek seviyelerde. Bu durum döviz girdisi olan şirketleri döviz cinsinden borçlanmaya itti. Büyük şirketlerin yurt dışından borçlanma eğiliminde olduğunu da gözlemliyoruz. Daha küçük şirketlerin de bu dönemlerde ticaret kredileri dediğimiz şirketlerin kendi aralarında birbirine sağladığı finansman imkanları ile ayakta kaldığını söyleyebiliriz.
Halka açılma belli bir büyüklükteki şirketler için önemli bir finansman kanalı. Hızlı başlayan halka açılma furyası son dönemde hız kesti. Çünkü sermaye piyasalarının da bu kadar halka arzı karşılama potansiyeli yok. Zamana yayılarak bu süreç devam ettirilmeli.