Öne Çıkanlar ÇOSB Girişimcilik Paneli Emeritus Profesör İlter Turan Rüştü Bozkurt Necat Öney Sao Paulo

Küresel bir Karbon Vergisine hazır olmalıyız

GİRAY DUDA

Pandemi ortamında dünya ekonomisinde tarihi küçülme ve tarihi büyüme yaşandı. Bu arada çok yönlü ticaret sorunları nedeniyle global enflasyon beklenmediği kadar yükseldi. Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ile büyüme, yüksek enflasyon ve faizleri temel alan bir söyleşi yaptık.

- Sayın Aslanoğlu, 2020 yılında dünya yüzde 3 büyüdü. Bu yıl ise yüzde 6 dolayında global büyüme bekleniyor. Neredeyse iki katına çıktı. Herhalde baz etkisi söz konusu ama başka hangi etkenlerden söz edebiliriz?

- Öncelikle bir baz etkisi var. 2020’de hem arz hem talep yönlü bir şok yaşadı dünya. İkinci çeyrekte bütün dünyada çok sert bir daralma oldu. Üçüncü çeyrekte kısmen toparlasa da 3.3 civarında tarihi bir daralma yaşadık. Dolayısıyla onun üzerine gelen bir baz etkisi söz konusu.

Ama benim görebildiğim bunun ötesinde imalat sanayiindeki çok güçlü büyüme bu toparlanmanın ana nedenlerinden birisi. Bizler evlerde daha fazla zaman geçirdikçe evle ilgili ihtiyaçlarımız arttı. Evler ofis oldu, okul oldu. Bu nedenle bir çoğumuz evimize bir şeyler aldık. Mobilya veya teknolojik cihazların satışları büyük oranda arttı.

OLAGANÜSTÜ BİR TALEP YAŞANDI

- Bu söylediğiniz sadece ülkemiz için değil bütün dünyada geçerli değil mi?

- Evet bütün dünyada böyle oldu. Talebin bir anda artması imalat sanayiinde güçlü bir canlanma getirdi. İmalat sanayii bunları üretirken doğal olarak ara malı, girdi talebi nedeniyle firmalar birbirleriyle yakın ilişkide bulundular. Hammadde talebi yükselince bunları üretenlerin işleri arttı. Birçok sektör zincirleme biçimde birbirini etkiledi. Kapasiteleri yetişemeyen firmalar yatırım artışına gittiler. Dünya olağanüstü bir taleple karşılaştı.

Bir de arz yönlü şoklar, tedarik sorunları, firmaların üretim için girdi bulmada zorlanmaları stoklama eğilimini artırdı. ‘Just in time production’ dediğimiz stoksuz çalışmadan ‘just in case production’ dediğimiz stoklu çalışmaya geçildi. Çünkü müşterinin talebi var ve firma bunu doğal olarak karşılamak istiyor doğal. Stok eğilimi de artınca daha büyük bir talep geldi. Pandemi başından bu yana dünyada çok kişi işini kaybetti ama işini kaybetmeyenlere önemli devlet destekleri de oldu. Özellikle gelişmiş ülkelerde işsiz kalanlara çok büyük destekler de verildi. Böylece imalat sanayi ürünlerinde talebi karşılayacak bir gelir de oluştu. İnsanlar hizmete, turizme daha az para harcadı. Tatile, yurtdışına fazla çıkmadılar geçen yıl ve bu yılın ilk yarısında. Tasarruf mümkün oldu ve bu tasarruflar da evler için harcandı. Özetle, bu tür bir talep var ve şu anda devam ediyor. Tedarik sorunu tüketiciyi de stoklu, yani biraz daha fazla almaya itiyor. Her şeyi her an bulamama riski olduğu için insanlar ihtiyati motifle de davranıyor.

5.8’LİK TARİHİ BÜYÜME OLACAK

Son aylarda hizmet, tatil, turizm kalemi, yeme içme de buna eklenince müthiş bir canlanma oldu. Fakat bu canlanma emtia, enerji fiyatlarını çok artırmaya başladı. Dolayısıyla bir enflasyon yarattı ve paranın gücünü düşürdü.

Şimdi arz yönlü şoklar hızlanan dünyada bir yavaşlama getiriyor. Dünya 6-6.5 büyümesi beklenirken 5.8 dolayında büyüyecek. Ancak yine de tarihi bir büyüme ile karşı karşıyayız. Büyümeyle ilgili bir sıkıntı yok. Gelecek yıl da büyümeyle ilgili sıkıntı olmayacak.

2022’DE TALEP AZALACAK

- 2022 yılı için de tatmin edici büyüme oranlarından söz edebileceğiz galiba.

- Gelecek yıl büyüme hızı yavaşlayacak. Birçok nedeni var. Bir kere talep bu kadar olmayacak. Hayat biraz daha normalleşecek ama yine de canlılık olacak. 2023 yılını ise ayrı değerlendirmek lazım. Orada bence sert bir yavaşlama gelebilir.

KÜRESEL ENFLASYON KATLANDI

- Küresel enflasyon hangi boyutlara ulaştı?

- Global enflasyon 4’lere yaklaşıyor. Daha önce 2’lerdeydi ve 4’lere yükseldi. Gelişmekte olan ülkelerde daha da yükseldi. Yine de ortada iki katına çıkan bir enflasyon söz konusu. Yüzde 4’lük oran bizim için düşük gibi gözükebilir ama dünya için önemli bir yükseliş.

Amerika’da yüzde 1 olan enflasyon 5’e tırmandı. Bizim yüzde 20 olan enflasyonumuzun 5 katına çıkıp 100’e ulaşması gibi bir durum var ABD’de. Bu global çapta çok büyük bir artış. Tedarik sorunları, tedarik sorunlarının yarattığı fiyat yükselmeleri, taşıma sürelerinin uzaması, enerji fiyatlarındaki büyük tırmanış gibi nedenlerle enflasyondaki artışla karşı karşıya kalıyoruz.

Batı son dönemde yenilenebilir enerjiye geçişte hızlı adımlar atmaya başladı. Bir yandan da fosil yakıtların üretimini kısıyorlar. Şimdi tam geçiş dönemindeyiz. Yenilenebilir enerji güçlü değil, fosil yakıt arzı da çoğalamıyor. Talebin güçlü olduğu dönemde enerji fiyatları yukarıya doğru gidiyor ve bir süre daha böyle gidecek gibi gözüküyor. Bu da enflasyonun önemli bir nedeni.

ÜCRETLERE YUKARI YÖNLÜ BASKI GELİYOR

Öte yandan gelmekte olan başka bir faktör var: Ücret artışları. Dünyada birçok kişi, pandemi sonrası gerek psikolojik, gerek sosyolojik, gerekse yaşadıkları nedeniyle, özellikle ‘baby boomer kuşağı’, belli bir yaşın üstünde olanlar emekliliği tercih etmeye başladı. Dolayısıyla işgücü piyasası daralıyor. İşgücüne katılım düşüyor. Devletlerin de büyük desteği olduğu için şu anda iş aramaya gidenler az. Talep çok, ücretlere yukarı yönlü baskı geliyor. Bu iyi bir şey ama yine enflasyonun nedenlerinden birisi. Sonuçta bir süre dünyayı enflasyonist bir dönem bekliyor. Büyük bir ihtimalle kalıcı olmayacak.

ENFLASYON SONUNDA DÜŞECEK

- Kalıcılıktan neyi anlamalıyız? ABD’nin enflasyonunda da kalıcı olup olmayacağı tartışılıyor. Bir iki yıl sürer, sonra söner anlamına mı geliyor kalıcı olmaması?

- Bir yıl mı yoksa birkaç yıl mı bu tartışılabilir. 70’li 80’li yıllardaki enflasyonlar gibi gözükmüyor. Çünkü bu bir parasal genişlemeden doğdu. Dünyanın normal koşullarında ortaya çıkan bir enflasyon değil. Pandemi koşulları ortadan kalkıp, tedarik sorunları düzelir, ticaret normale dönerse, insanların talebi de normale dönünce fiyat baskıları azalacak. Bu arada yenilenebilir enerji arzı da artacak. Ancak enerji fiyatları önce çıkacak, sonra düşecek. Bu nedenle önümüzde enflasyon var henüz. Ama sonunda düşecek.

Ücretler ise sürekli artacak. Arttığı sürede baskı yapacak. O da bir denge bulacak.

Asıl dünyada teknoloji çok hızla gelişiyor. Verimlilik artıyor, büyüyor. Online alışverişler çoğalıyor. Robotlar, yapay zekalar daha çok devreye girecek. Bunlar birim maliyetleri düşüren gelişmeler. Yıllardır ‘Amazon ekonomisi’ denilen şey daha da gerçek oldu. Bunlar, enflasyonu düşürecek gelişmeler. Ama kaç yıl olacağı tartışılıyor. En az birkaç yıldan söz ediyorum.

KOVİD İLE BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ

- Pandemi ve aşılamanın durumu, bu dönemin ekonomisinin normale dönmesine fırsat verecek gibi gözüküyor mu size?

- Bence yavaş yavaş oluşuyor. Biraz daha zamana ihtiyaç var. Aşılama dünyada eşit değil. Ayrıca bilim dünyası bize bu tür risklerin her an çıkabileceğini söylüyor. Çünkü iklim değişikliği, havaların ısınması veya başka nedenlerle yeni pandemi ve virüslerin karşımıza dikilmesine neden olabilecek.

Aşılamanın örneğin Afrika’da uzaması durumunda yeni mutant riskinin de ortaya çıkması mümkün gözüküyor. Dünyanın her yerinde bitmedikçe dünyanın başka yerleri için de bitmemiş demektir. O açıdan risk bence tümüyle bitene kadar devam edecek.

Ama aşıların işe yaradığını görüyoruz. Bir yandan ilaçlar da geliştiriliyor. Yeni aşılar üretiliyor. Bu çalışmalar, gelişmiş dünyada, normal şartlarda 1-1.5 yılda ekonomilerin eski haline dönebileceği izlenimi veriyor. Bunun ardından aşılamanın az olduğu bölgelerde de normalleşme faaliyetleri daha hızlı sürdürülür. Yine de anlaşıldığı kadarıyla biz bir süre daha Kovid ile birlikte yaşayacağız.

ENFLASYONLA MÜCADELE KAPSAMLI VE KARARLI OLMALI

- Türkiye’ye geçince tabii öncelikle enflasyonu konuşacağız. Şu andaki enflasyon oranımız dünyada ilk beşe girecek kadar yüksek. Türkiye’nin enflasyonu neden bu kadar yüksek?

- Türkiye’de bence yeterince enflasyonla mücadeleye öncelik vermiyoruz. Dünyada isteyip de enflasyonu düşüremeyen ülke yok. Ama sanki biz istemiyoruz gibi gözüküyor. Ekonomi yönetimi de istiyordur ama bu çok daha kapsamlı ve kararlı bir mücadele gerektiriyor. Enflasyonla mücadele bir süre büyümenin daha düşük gitmesini kabullenmek anlamına geliyor. Ama siyasi, jeopolitik konumu böyle bir büyümeden feragat etmeye izin vermiyor anlaşılan ve bu sonuç çıkıyor karşımıza.

ENFLASYONUN EN BÜYÜK NEDENİ KUR ARTIŞI

Türkiye’de enflasyonun birçok nedeni var ama en büyük neden kur artışı. Kur artışının temel nedeni de para politikası, paranın cazip olup olmamasıdır. Merkez Bankası’nın yeterince sıkı para uygulamaması kur ve enflasyonun en büyük nedenidir. Bunun dışında risk algısının yüksek olması kurlara baskı yapıyor. Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun açıkladığı gibi cari açık kura baskı yapıyor ama tek neden bu değil. Gıdada çok ciddi sorunumuz var. Devletin kendi ürünlerine çok yüksek zamlar yapması enflasyonun bir başka nedenidir. Ayrıca piyasalarda tam rekabet koşullarının oluşmamasının, yani eksik rekabetin fiyatlarda olumsuz etkisi oluyor. Yüksek marjlı fiyatlar belirleniyor sürekli olarak. Bütün bunlar enflasyonun değişik nedenleri. Biz genellikle enflasyonun sonuçlarına bakarak marketlerle uğraşıyoruz ama nedenlerine odaklanmıyoruz.

TÜRKİYE BÜYÜMEYİ TERCİH EDİYOR

- Yakın zamanda Merkez Bankası faizleri 300 baz puan düşürdü. Batılı yatırım bankaları, önümüzdeki dönemde yeni faiz indirimleri beklediklerini açıkladılar. Enflasyon yüzde 20’lerde iken faizleri bu kadar aşağı çekmenin nedeni ve faydası nedir?

- Türkiye büyüme tercihini ilk ekonomik politika olarak ortaya koymuş durumda. Bunu açık açık söylemese de net biçimde gözüküyor. Para politikası da tercihin bu yönde olduğunu gösteriyor. Ama çok riskli bir adım atıldığını düşünüyorum. Son yapılan açıklamalarda cari açık azalacak, kurlar azalacak ve enflasyon düşecek iddialarına yer verildi. Bu nasıl olabilir? Cari açığın düşmesi dövize talebi azaltarak enflasyonun düşmesini sağlar. Ancak, bu işin bir yönüdür. Kuru etkileyen aynı zamanda para politikası, paranın cazibesidir. Dünyada faizler yükselirken biz faiz indirirsek kur için çok riskli bir ortam yarattığımız anlamına gelir bu hareket. Ayrıca siyasi ve jeopolitik risk fiyatlara yansıyor.

Bunlardan, Merkez Bankası’nın kontrol etmesi en zor olana ve bir tanesine odaklanıyoruz: Cari denge. Merkez Bankası reeskont kredileriyle ihracatçıyı destekleyeceğim, diyor. Bu güzel. İhracatçıya kolaylık sağlanmasında hiçbir sıkıntı yok, tersine faydalıdır. Ancak bununla cari açık düşmez.

DEĞERSİZ PARA FAYDA SAĞLAMAZ

İkincisi cari denge yapısal bir değişimle çözülebilir. TL değersiz olsun, rekabetçi kur artsın ve ihracat artsın deniyorsa, ne teoride ne de pratikte değersiz para ile ihracat artışını kalıcı biçimde sağlamış hiçbir örnek yok. Türkiye’de de bu hiç olmadı. Bu sadece tamamlayıcı, kısmen geçici bir faktördür. Merkez Bankası bunu amaçlıyorsa bu da çok amaca ulaşabilecek bir politika değil.

Cari denge yapısal tedbir ve uygulamalarla çözülür. Merkez Bankası’nın elinde cari dengeyi sağlayacak araçlar yok. Sadece reeskont kredileriyle destekleyebilir, zaten bunu da yapıyor. O yüzden burada boşluklar var.

20’NİN ÜSTÜNE ÇIKAR

- TÜFE yüzde 19.89 ve TÜFE yüzde 46 dolayında iken içinde bulunduğumuz koşullarda enflasyonda daha da yükselme mi beklemeliyiz?

- Öyle gözüküyor. Şu anda Merkez Bankası’nın tahmini olan 18.3 daha gerçekçi ama görünen enflasyonun yüzde 20’nin üstüne çıkacağı biçiminde.

MAALESEF YÖN YUKARI GÖZÜKÜYOR

- Bugün doğalgaza yüzde 48 gibi inanılmaz oranda zam yapıldı.

- Çok ciddi zamlar bunlar. Hem dolaylı hem de doğrudan etkileri olacak. Bu doğalgaz zammının bile enflasyona yüzde 1 etkisi olur. Dolaylı etkilerle bu oran yüzde 2-3’e çıkabilir. Maalesef yön yukarı gözüküyor. Zaten ÜFE’nin yüksekliği zaman içinde TÜFE’ye geçişken olacağını bize anlatıyor. Enflasyonda zor bir dönemdeyiz. Resmi rakamlara göre yüzde 20’nin üstünde olacağız. Zaten gıda çok ağırlıklıdır ve gıda artış oranları da yüzde 30’lara geldi. Vatandaşlar enflasyonu ÜFE ve TÜFE’nin ortalaması gibi algılıyor. Dolayısıyla yatırım kararları da buna göre şekilleniyor.

BANKALAR RİSK ALIYOR

- Kredi faizlerini kamu bankaları belli bir miktar indirse de ticari faizlerde düşme olur mu, özel bankalar nasıl tavır alırlar?

- Merkez Bankası’nın faiz indirimi otomatik olarak mevduat faizlerinde bir indirim getiriyor. Bankalar, Merkez Bankası’ndan ucuza kaynak sağladıkları için mevduat sahibine de daha az ödemek istiyor.

Mevduat faizlerindeki gerileme de bankalar açısından bir beklenti yaratıyor. Madem daha düşükten para topluyorsun kredi faizlerini de mesela 25’ten 20’ye indir. Ama bankalar genelde mevduatı aylık olarak alıyor ve krediyi ise yıllara kadar yayılan uzun bir vadede veriyor. Burada bir vade uyumsuzluğu sorunu var ve bankalar risk alıyor. Çünkü Türkiye’de her an faizler yükselebilir ve bankalar ucuza verdikleri paranın maliyetine katlanmak zorunda kalırlar.

SONUNDA YİNE FAİZLER ARTIYOR

Kamu bankaları biraz daha farklı çalışıyor. Onlar bunu belki de ‘görev zararı’ gereğince yapmak zorunda kalıyorlar. Sonuç olarak geçmiş deneyimler de bize onu gösteriyor. Enflasyon inmeden yapılan faiz indirimi büyümeyi önceliklendirmek Türkiye’de cari açığı artırıcı, kura baskı ve enflasyona baskı biçiminde karşımıza geliyor. Sonunda yine faizler artmak zorunda kalıyor. Şu anda içine girdiğimiz süreç Türkiye’nin önünde sonunda faiz artırımıyla sonuçlanmasına aday bir süreç olarak gözüküyor. Kısa bir süre de olsa ekonomide hareketlenme, kredi talebinde artış, enflasyon beklentisiyle tüketicinin talebi biçiminde bir davranış biçimi görebiliriz. Yani büyümeye önümüzdeki aylarda bir ‘pozitif yansıma’ olabilir. Dünya genel olarak büyüyecek, turizm devreye girecek, ihracat belli bir destek verecek ve biraz da iç taleple Türkiye belki 2 – 3’lere inecek büyümesini 5’e çekebilir. Ama hemen arkasından enflasyon daha yüksek seviyelerde olacak, kura baskının arttığı bir dönemde faiz artırımları gelecektir diye düşünüyorum. O açıdan da büyüme eninde sonunda yavaşlar. Biz bu yapısal dönüşüme gitmeden kredi ivmesi vermenin önce büyüme sonra yavaşlama döngüsü yarattığını hep gördük. Yine görmeye aday gibiyiz. Ama her seferinde süreç daha kısalıyor. Her seferinde enflasyon daha yukarıya gidiyor.

BALON RİSKİ ORTAYA ÇIKABİLİR

- Parasını banka mevduat faizleri ile korumaya çalışan tasarruf sahipleri ne yapabilir? Mevduat faizleri geçen aya göre en az 2 puan aşağıya indi. Döviz, borsa, altın, konut veya kripto paralara mı yönelirler?

- Böyle yönelmeler olur. TL’nin cazibesinin azalması eksi reel getiri tasarruf sahibini alternatiflere yönlendirme aday. Buralara yönelince fiyatlarda aşırı şişkinlik, yani balon riski de ortaya çıkıyor.

TALEP GELİNCE FİYATLAR YÜKSELİYOR

- Konut kredi faizlerinin aşağıya çekilmesi konut fiyatlarının artmasına neden oluyor değil mi?

- Evet, böyle bir gözlemimiz var. Çünkü talep artıyor. Kendi malına talep olduğunu görenler de daha yüksek fiyattan satmaya çalışıyor. Bu da kiralara yansıyor ve enflasyonu artırıyor. Bu bir kısır döngü maalesef. Fakat fiyatların aşırı artışı bir noktadan sonra alım gücünü ve talebi de düşürüyor. Bir balon oluşuyorsa satıcı burada da zarara giriyor.

Yani enflasyon dönemlerinde, eksi faiz dönemlerinde alternatiflerin getiri potansiyeli artar. Konuttan altına dövize kadar. Ama getiriyle birlikte risk ve kayıp da artabilir. O nedenle bu dönemlerde mevcudu korumak, kaybetmemek de önemli bir strateji olmalıdır. Maalesef enflasyon ortamları çoğunluk için zarar ettirici ortamlardır.

GÜNDEM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK OLMALI

- İş dünyasının böyle dönemlerde varlıklarını korumak ve kazançlarını artırmak için nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

- İmalat sanayi açısından ihracat pazarını korumak elbette birinci derecede önemli. Konjonktürün de verdiği fırsat ile bir Pazar büyümesi yakalamış durumdayız. Pandemi sonrasında aldığımız pazarları geri almak isteyenlerle ciddi bir rekabet olacak. Uzak Asya’dan ulaşım süresi düşüp maliyetler azaldıkça oradan gelen ürünler bize rakip olacak.

Bir yandan Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ve benzeri sözleşmelerin getirdiği hükümler gündemimizin ilk maddesini oluşturacak. Çok katı üretim kurallarının gelmesi çok yakındır. Yeni Yeşil Mutabakata uyum sağlayamayan ihracatçı bir anda kendisini rekabet dışı bulabilir. O açıdan buna çok hazırlıklı olmak gerekiyor. Sadece kağıt üzerinde değil somut olarak hazırlanmak gerekli. Avrupa’nın Karbon Vergisi’ne hazır olmalı. Bence küresel bir Karbon Vergisi’ni de göz önüne almak gerekli. Sadece dışarıya dönük değil içerisi için de aynı formda olmalıyız.

İş dünyasının düzenli, sürdürülebilir üretim yapmasının birinci koşulu düşük enflasyondur. İş dünyası, enflasyonun düşürülmesi talebini her fırsatta dile getirmelidir. Değersiz bir TL ile iç talebin çok zayıflaması riski ortaya çıkar. Dışarıda işler normalleşir, ihracatta daha fazla Pazar bulamayınca iç talebe döneceğiz. İç ve dış talep dengesi açısından kur ve enflasyonla mücadele çok önem kazanıyor. İş dünyasının enflasyonla mücadeleye destek ve taleplerini yüksek sesle dile getirmesi gerekli.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner116

banner115

banner114

banner111

banner110