GİRAY DUDA
Türkiye’de futbol ekonomisi denilince akla gelen ilk isim olan Tuğrul Akşar ile birkaç yılda bir futbolu konuşuyoruz. Liglerin koronavirüs tehdidi altında yeniden başladığı bir dönemdeki konuşmamızda, Akşar bize hem futbolun etkilenme durumunu anlattı ve bu salgının sektörde yapılanma fırsatı sağladığını vurguladı.
- Sayın Akşar, koronavirüs ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de futbol etkinlikleri durdu. Televizyon, maç günü, sponsorluk ve bilet gelirleri sıfıra indi. Buna karşılık çoğu dolar veya euro cinsinden ödemeler ise devam etti. Koronavirüs Türk futbolunu nasıl bir durumda yakaladı?
- Koronavirüs futbolumuzu hastayken yakaladı. İçinde bulunduğu ekonomik, finansal ve yönetsel sorunlar nedeniyle sportif başarısızlık ve finansal yetersizlik çekmekte olan Türk futbolu önemli bir finansal-ekonomik-sportif ve yönetsel zafiyet içindeydi. Finansal, ekonomik ve yönetsel bağışıklık sistemimizin iyice zayıfladığı bir dönemde koronavirüs ile karşılaştık.
4.5 milyar TL gelire karşın 15 milyar TL borç, 5 milyar TL birikimli zarar ve 6 milyar TL’ye yakın öz kaynak açığı bulunan, borçlarını ödeyemediği için kredileri yapılandırılan, üstün muhasebe teknikleriyle bilançolarını artıya geçirip UEFA Finansal Fair Play kriterlerinden yırtan, sürdürülebilir bir mali yapıya sahip olmayan, faaliyetlerini devam ettirebilecek karlılıktan yoksun, dengesiz ve yetersiz nakit akışı yüzünden sürekli gelir yaratmak zorunda kalan Süper Lig zaten ekonomik ve finansal sağlığını kaybetmiş, palyatif tedavilerle ayakta kalmaya çalışıyordu ki, tam bu esnada koronavirüs ile enfekte oldu.
CİDDİ TAHRİBAT YARATACAK
- Yani oldukça hasta bir bünyeye bir de COVID-19 virüsü yapıştı oldu öyle mi?
- Gidişata bakılırsa, bu virüs futbolumuzda ciddi tahripkâr etkiler yaratacak. Yıkıcı olacak. Çünkü tüm makro-ekonomik göstergelerinde majör olumsuzluklar bulunan Süper Lig zaten zar zor ayakta durmaktaydı.
Bu krizi Avrupa bizden daha hızlı atlatacak, ancak bizim içinde bulunduğumuz sorunlar nedeniyle Süper Lig sportif-ekonomik ve finansal olarak çok ciddi geriye gidecek. Rekabet yeteneğini yitirecek, Avrupa ile rekabette geride kalmamıza yol açabilecek. 2.1 milyar TL’ye ulaşan havuz gelirleri, yayıncının ekonomik sıkıntıları bahane göstermesiyle daha düşecek ve kulüpler adeta devletin finansal ve ekonomik yardımına muhtaç hale geleceklerdir.
Bu sorunlar Süper Lig’de sportif kuraklığı daha da artıracak, bir taraftan kulüpleri ekonomik ve mali olarak zorlarken, diğer taraftan kulüplerde önemli yönetsel sorunları da beraberinde getirecektir.
YAYINCI KURULUŞTAN GOL YEDİLER
- Liglerin bir kısmının seyircisiz oynanması, kulüplerin bu sezon için beklediği gelirleri ne ölçüde olumsuz etkiledi?
- Türk futbolunun ilk etapta maç günü gelirleri ile logolu ürün satış gelirlerinde yüzde 40-50 arası düşüş olacak. 2018-19 sezonunda 491.4 milyon TL olan maç günü gelirlerinde 2019-20 sezonunda 200 milyon TL’ye yakın bir gelir kaybı olacağını tahmin ediyorum.
Daha önceden kulüpler ile yayıncının anlaşması üzerine artan kurlar nedeniyle yayın gelirlerinde kulüpler gol yemeye devam edecekler. Anımsanacağı üzere, 2019’da kulüpler ile yayıncı kuruluş 500 milyon dolarlık yayın ödemesini zarar ettiği bahanesiyle ilkin 420 milyon dolara indirmiş ve akabinde de kalan 420 milyon dolarlık ödeme için de Dolar/TL kurunu 5.80’den sabitlemişti. Kulüpler bir yandan 90 milyon dolarlık gelir kaybının yanı sıra, diğer taraftan da kur sabitlenmesi yüzünden önemli zararlar etmişlerdi. Nitekim şimdi Dolar/TL kuru 6.85 TL’yi geçti. Buradan gelen gelir kaybı, diğer anlamda kulüp zararı da 400 milyon TL’ye ulaşıyor.
2018-19’da 1.3 milyar TL’ye ulaşan ticari gelirlerde de yüzde 30’a yakın bir gelir azalışı yaşanabilir. Buradan oluşacak tahmini zarar 250-300 milyon TL’ye yaklaşır.
KREDİ BORÇLARI ARTACAK
- Gelir çeşitlerinin hemen hepsinde kayba uğrayan kulüplerimiz böylece yine kredilere sarılacaklar değil mi?
- Kulüplerin gelir düşüşleri nedeniyle giderlerini karşılamak için ilave kredi talepleri de olabilecek. Toplam 15 milyar TL’ye ulaşan kredi stokunda yüzde 15-20 ilave talep olabileceğini düşünüyorum. Bunun finansal karşılığı 2 milyar 225 milyon TL ile 3 milyar TL arası ilave kredi ve bunun yıllık ortalama yüzde 10’dan faizi 225 ila 300 milyon TL’yi bulabilir. Süper Lig’in 100 milyon TL civarında da diğer gelir kayıplarını dikkate aldığımızda, toplam gelir kaybı 1.2 milyar TL’ye ulaşır.
Türk futbol gelirlerinin büyüklüğünün 4.2 milyar TL olduğunu dikkate alırsak, Türk futbolunun koronavirüs nedeniyle kaybı, toplam gelirinin yüzde 25 ile yüzde 30’u arasında bir tutara ulaşmış olacak.
FİNANSAL FAİR PLAY KALKSA BİLE YETMEZ
- UEFA eğer, "FFP'i şimdilik, belli bir süreyle kaldırdım" derse ve Bankalar Birliği’nin borç yapılandırması ile bir rahatlama sağlanır mı?
- UEFA bugün FFP’yi kaldırmış olsa bile, kulüplerimizin zaten finansal dengelerini yeniden tesis edebilmeleri için böylesi bir borç konsolidasyonuna ihtiyaç vardı. Zira, finansal yükümlülüklerini yerine getirememekteydiler. Kulüplerin finansal problemleri derinleşmiş, nakit akışları bozulmuş, karlılıkları erimiş, özkaynakları negatife dönmüş, oyuncularına ücret ve maaşlarını ödeyemez duruma gelmişlerdi. Kulüplere finansal rahatlama sağlama, nefes alabilme olanağı yaratabilmek için Bankalar Birliği ile borç konsolidasyonu veya vade uzatımlarına gidildi.
Söyleyeceğim o ki, borç yapılandırması sadece FFP için yapılmadı. Kulüplerin öylesine berbat bir mali yapıları vardı ki, bu yapı içinde nefes almaları mümkün değildi. Bu borç yapılandırmasıyla, Türk futbolu entübe edildi. Yani, Türk futbolu solunum cihazına bağlandı. Bu uygulama özellikle büyük kulüpler için daha yaşamsal bir öneme sahipti. Çünkü büyük kulüpler aynı zamanda FFP kriterlerine uyum sağlayabilmek için bu yapılandırmaya gitmek durumunda kaldılar. Dolayısıyla, FFP uygulamasından bağımsız olarak bu finansal anlaşma devam edecek.
FİNANSAL FAIR PLAY ERTELENEBİLİR
- UEFA Finansal Fair Play (FFP) kriterlerinde esneklik sağlayacağını belirtti. Bu salgın, FFP’nin bir iki yıl dikkate alınmaması sonucunu getirir mi?
- UEFA’nın her hal ve karda FFP kriterlerini gevşetmesi gerekecek. Ancak, bu da yeterli olmayacak. Çünkü beş büyük ligde maliyetler çok yüksek. Düşen gelir ortamında bugün itibariyle beş büyük ilgin toplam zararı KPMG hesaplamalarına göre 4 milyar euroya ulaşmış vaziyette. Dolayısıyla, bu liglerdeki olası olumsuzlukları azaltabilmek için UEFA bir süreliğine FFP uygulamasını erteleyebilir. Ancak, bunun tamamen kaldırılabileceğine ilişkin haberler çıkıyor, buna ihtimal vermiyorum. Eğer böyle bir olasılık gerçekleşirse, o zaman Avrupa futbolunda merkez liglerin dışında hiçbir çevre lig takımının ne Şampiyonlar Ligi, ne de Avrupa Ligi’nde rekabet edebilme olanağı kalmaz.
KRİZ MASASI KURULMALI
- Hasarın miktarını, etkilenme düzeyini saptayacak bir oluşum, organizasyon ve çalışma platformu kuruldu mu?
- Hala, Türk futbolunun bu kriz ortamından en az hasarla çıkabilmesini teminen oluşturulabilmiş bir kriz masası yok. Ne tür aksiyonlar alınacak? Bu hasarın miktarı nasıl en aza indirgenecek? Nasıl bir yol haritası izlenecek? Kriz sonrası ortaya çıkacak hasar nasıl giderilecek? Daha birçok soruya yanıt olabilecek bir kurul oluşturulmadı. Ne Kulüpler Birliği’nde ne de federasyonda böylesi bir arayış şimdilik yok. Bu kadar zaman geçti ama biz henüz daha tehlikenin vahametini kavrayamamış durumdayız.
Öncelikle ilk yapılacak şey, futbolumuzu ayağa kaldırabilecek ilk müdahaleyi nasıl ve ne şekilde yapmalıyız ki, sistem kendisini iyileştirmeye çalışsın. Bu kapsamda ilk olarak, acil kriz yönetimine geçilmeli.
HASAR TESPİTİ YAPILMALI
- Kriz yönetimi ne tür çalışmalar yapacak?
- Bir an önce kulüplerin acil gereksinimleri ve hasar tespiti yapılmalı. İlk etapta sistemi çalıştırabilmek için kulüplerin rutin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri sağlanmalı. Bunun için de, öncelik onların faaliyetlerini tekrar normalize edebilmek. Bunun için gelir yapısına ve gider yapısına bakılmalı. Gelir tarafında ne kayıplar oluştu? Oluşan bu gelir kayıpları, hangi tür faaliyetlerin durmasına yol açtı? Gider tarafına bakıldığında da, acilen ilk olarak hangi giderlerin karşılanması gerekiyor? Ötelenebilecek giderler hangileri?
Yaşamsal öneme sahip olmayan, daha sonra da yapılsa olabilecek giderlerin saptanarak, aciliyeti olan hayati giderlerin bir an önce yapılması gerekiyor. Bu giderleri yaparken de, örneğin oyuncu ücretleri ilk bunların başında geliyor. Çünkü, oyuncu gelir elde edemez ise yaşamını devam ettiremez. O zaman ilk elde öncelik oyuncu, teknik kadro ve kulüp çalışanlarının ücret ve maaşlarının belirli ölçülerde ödeniyor olması lazım. Bunun için kaynaklar bulunmalı ve tahsis edilmeli.
FUTBOLUMUZ KRİZDEN DERS ÇIKARSIN
- Kulüp başkanlarının açıklamalarını dinlediğimizde neredeyse olumlu hiçbir gelişme yaşanmadığı gibi bir izlenim ediniyoruz.
- Kısacası, iyi yönetilmedikleri için mevcutta ekonomik ve finansal problemleri bulunan kulüpler, şimdi bu sıkıntıların altından kalkabilmek için arayış içerisine girecekler. Ne var ki, herkesin kendi derdine düştüğü bu konjonktürde kimse onlara yardımcı da olamayacak. Problemler soruna dönüşecek ve daha derinleşen bir krize girmek durumunda kalacaklar.
Oysa, tüm bunlar daha önceden öngörülebilecek ve gerekli önlemlerin alınabileceği şeylerdi. Zaten hiçbir zaman kriz birden gelmez. Kriz bağıra bağıra gelir. Sonra bir de bakılmış ki, krize karşı gerekli önlemleri alamayanlar, yeterli korunakları sağlayamayanlar, krizin girdabından kurtulamazlar. Varlıkları tehlikeye girer ve performans ortaya koyabilecekleri tüm yeteneklerini yitirirler. Tekrar toparlanmak, geçmiş kurumsal ve sportif başarıya ulaşmak ise çok daha maliyetli ve zahmetli hale gelir.
Öz itibariyle, Süper Lig’in sağlıklı ve sürdürülebilir yapıya kavuşturulmadan bu ve bundan sonraki krizlere karşı ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Bu tür risklere karşı kendi korunağını yaratamamış, kapsayıcı kurumlarını tesis edememiş bir ligin zaten yaşamını günümüz finansal futbolunda devam ettirebilme ve performans ortaya koyabilme olanağı bulunmuyor. Koranavirüsün Süper Lig’e yıkıcı etkisinin olacağı açık. Bari bu krizin neden olacağı yıkım, ‘’yaratıcı yıkım’’ olsa da, Türk futbolu bundan gerekli dersleri çıkartıp kendi “kapsayıcı kurumlarını” oluşturabilse ve sportif-ekonomik-mali refahını yükseltebilecek yeni bir yapılanmayı gerçekleştirebilse…
………………….
KRİZDEN ÇIKIŞIN 8 MADDESİ
- Pandeminin bir gün mutlaka sona ereceğini düşünürsek pandemi sonrası neler yapmalı, nasıl yapılmalı?
- COVID-19 salgını yaşamın her alanında taşları yerinden oynattı. Her birey, her kurum ve her devlet bundan olumsuz etkilendi. Etkilenmeye de devam ediyor. Sadece pandemi sürecinde değil, pandemi sonrası da çok önemli sorunlar kulüplerimizi bekliyor olacak. Pandeminin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, her şeyden önce bu yaygın ve küresel salgına karşı bir dayanışmayı ve ortak bir örgütlülüğü zorunlu kılıyor. Kulüplerin ya da federasyonların tek başlarına bu salgının yıkıcı etkilerinin altından kalkabilmeleri çok mümkün görünmüyor. Bu kapsamda ilk yapılması gereken, başta Süper Lig kulüpleri olmak üzere tüm futbol kulüplerinin, futbolun tüm paydaşlarını kapsayacak geniş katılımlı bir ortak platformu organize etmeleri gerekiyor. Oluşturulacak platform ile sadece lokal gücün değil, uluslararası güçlerin de, başta UEFA, FIFA olmak üzere diğer liglerin de güç birliğini sağlamaya yönelik bir sinerji oluşturmak zorundayız.
Bu kapsamda;
1) Futbolumuzda siyasetten destek almaya alışmış ve alıştırılmış, saygın gazeteci Attila Gökçe’nin de ifade ettiği “merhamet ekonomisi’’ ya da benim ifademle de “bağış ekonomisi’’ temelli yapıdan kesinlikle kurtulmalıyız.
2) Kulüplerde mutlaka kurumsal yönetimi egemen örgüt modeli haline getirmeliyiz.
3) Tamamıyla kulüplerin yönetimi ve denetiminde, onların sahip olduğu Süper Lig AŞ yapılanmasına geçmeliyiz ve bu kapsamda mevcut fonksiyonlarını yerine getirmekten aciz Kulüpler Birliği Vakfı’nı tasfiye etmeliyiz.
4) Türk futbolunu ekonomik-finansal anlamda yönlendirip kontrol edecek ve sağlıklı, sürdürülebilir bir yapıyı sağlayacak, siyasetin ve kulüplerin etki edemeyeceği, özerk bir Futbol Üst Kurulu oluşturmalıyız. Bunun için gerekli yasal düzenlemeye gidilmesi gerekir.
5) Futbol kulüplerimizin finansal gereksinimlerini mali kesimden karşılama yerine, kendi varlıklarını bir araya getirerek oluşturacakları fonlardan sağlamaya yönelik yeni bir yapı tesis etmeliyiz.
6) Futbolumuzun kara günlerinde kullanabileceği bir Acil Durum Destek Fonu oluşturmalıyız.
7) Oyuncuların sağlık ve iş güvencelerine olumlu destek ve katkı sağlayacak bir Futbolcu Sosyal Güvenlik Kurulu inşa etmeliyiz.
8) Tüm bunların sonucunda Türkiye Futbol Federasyonu sadece yönetsel işlevlere sahip yeni bir örgütlenme modeline geçmelidir.
Bunları yapabilirsek, futbolumuz kendi ayakları üzerinde durabilecek; sahip olduğu dinamiklerini ve potansiyelini harekete geçirebilecektir.
Sonuç itibariyle, COVID-19 krizi bize, futbolumuzda değişen paradigmaya uygun yeni bir yapılanma fırsatı veriyor. Eski yapıyı yeniden restore etme yerine, kökten değiştiren ve önünü açan bir yapılanmaya gitmek için bundan daha uygun bir zaman ve ortam olamaz. Günü kurtaran reformist çözümler yerine, daha yapısalcı ve devrimci bir yapılanmayla Türk futbolunu yeniden kurabiliriz.
Futbolumuzda gelecek on yılları kazanmak için gerekirse bugünü feda edelim. 2020’yi zaten kaybettik. 2021’den de vazgeçebilir, yeni sürüm bir futbol yapılanmasıyla Avrupa’nın başat bir futbol ülkesi haline gelebiliriz. Tarihin ayağımıza getirdiği bu şansı kaçırmamalıyız.