GİRAY DUDA
TÜRKONFED, reel sektörün Türkiye çapında en yaygın örgüt ağını kurmuş olan bir dernek. Yüzlerce iş örgütü ve binlerce şirketi bünyesinde bulunduruyor. Sanayi dünyasının nabzını düzenli olarak ve en yakından izleyen TÜRKONFED’in başkanı Süleyman Sönmez’e üretim bölgelerinden gelen ses, yorum ve değerlendirmeleri sorduk.
- Sayın Süleyman Sönmez, Türkiye çapında faaliyet gösteren iş dünyası örgütleriniz dolayısıyla ülke ekonomisinin en kapsamlı değerlendirmesini daha doğru yapabiliyorsunuz. Söyleşimize önce geçtiğimiz yılı ele alarak başlayalım. 2024 yılı Türkiye iş dünyası, sanayicileri, ihracatçıları için nasıl geçti ve nasıl tamamlandı?
- Sizin de belirttiğiniz gibi TÜRKONFED çok büyük ve çok etkin bir yapı. Çatımız altında 31 federasyon ve ulusal-uluslararası 373 üye dernek üzerinden 100 bini aşkın şirket yer alıyor. Üye tabanımız enerji dışı toplam dış ticaretin yüzde 83’ünü, tarım ve kamu dışı kayıtlı istihdamın ise yaklaşık yüzde 55’ini sağlıyor. Dolayısıyla KOBİ’lerden büyük işletmelere kadar her ölçekten işletmenin ve farklı sektörlerin nabzını tutuyoruz. Tüm bunların ışığında geride bıraktığımız yılın küresel ekonomik dalgalanma, savaşlar, finansal daralma ve iç piyasalardaki yüksek enflasyonun etkisiyle iş dünyası için son derece zorlayıcı geçtiğini söyleyebiliriz. İşletmelerin büyüme ve yatırım yapma planları, yüksek maliyet baskıları, finansmana erişimdeki zorluklar ve belirsizliklerle sekteye uğradı.
Özellikle enflasyonist ortam, işletmelerin maliyetlerini öngörmesini zorlaştırdı ve fiyat istikrarını bozdu. Sanayiciler ve ihracatçılar açısından yüksek üretim maliyetleri, düşen kar marjları ve küresel talepteki dalgalanmalar önemli sorunlar olarak öne çıktı. Rekabet avantajımızı kaybetmemek adına dijital dönüşüm ve sürdürülebilir üretime yatırım yapmak isteyen firmalar, finansman eksikliği nedeniyle büyük zorluklarla karşılaştı. Özellikle KOBİ’ler, yatırım bir yana ayakta kalma mücadelesi verdi.
OVP HEDEFLERİ FAZLA İYİMSER
- 2025 yılının ilk iki ayını geride bırakırken, uygulanan enflasyonla mücadele programı her şeye damgasını vuruyor. Bu programın işleyişi ve Merkez Bankası’nın kararlarını göz önünde tutarsak 2025 yılına yönelik öngörülerinizi bizimle paylaşır mısınız?
- Yeni Orta Vadeli Program (OVP) 2024 yılı için gerçekçi tahminler sunsa da 2025-2027 dönemi hedefleri için bir iyimserlik söz konusu. Özellikle ekonominin mevcut döngüsel durumu göz önüne alındığında, dış denge ve dezenflasyon sürecinin uzama ihtimali beliriyor. Hane halkı ve reel sektör enflasyon beklentilerine bakıldığında hedefin oldukça üzerinde kaldığını görüyoruz.
IMF tanımlı birincil bütçe açığındaki daralma hedefi önemli bir adım ancak bu hedefin yüzde 4 büyüme hedefiyle aynı anda nasıl gerçekleşeceği belirsizliğini koruyor. Mali alanda da vergi gelirlerine yönelik iyimser beklentiler, kamu harcamalarının bileşimindeki bozulma ve faiz dışı harcamalarda planlanan iddialı kesintiler dikkat çekiyor. Para politikası açısından fiyat dinamiklerindeki yapısal sorunlar, dezenflasyon hedeflerini riskli hale getiriyor. Yapısal reformlar konusunda ise OVP’nin reform önceliklerine dair bir takvim sunması olumlu bir adım olsa da somut ve ölçülebilir eylemler yetersiz kalıyor. Ayrıca reformların ekonomik büyüme ile daha güçlü bir şekilde ilişkilendirilmesi, programın güvenilirliğini artırabilirdi.
DESTEK PAKETLERİ BEKLİYORUZ
Tüm bunların ışığında 2025 hem zorluklar hem de fırsatlar barındıran bir geçiş yılı olabilir. Yüksek enflasyon, finansmana erişim zorluğu, istihdam kayıpları ve özel sektörün borç yükü gibi iş dünyasını ciddi ölçüde zorlayan sorunların bu yılın ilk döneminde de devam edeceği aşikar. Ekonomi yönetimi, orta vadeli planlar açıklamış olsa da enflasyonu düşürme ve finansmana erişimi kolaylaştırma konusunda daha somut adımlar bekleniyor. Şeffaf ve tutarlı bir ekonomi politikası, düşük faizli kredi imkanlarının artırılması ve KOBİ’lere yönelik destek paketlerinin uygulanması gerekiyor. Dolayısıyla toparlanma, uygulanan politikaların etkisine bağlı olacak.
BİRİNCİ SORUN FİNANSMANA ERİŞİM ZORLUĞU
- Bünyenizdeki yüzlerce dernek ve binlerce şirketten ekonomik durum hakkında sizi sürekli besleyen mesaj, bilgi ve açıklamalar alıyorsunuz. Size gelen en önemli değerlendirmeler ve talepler neler?
- İş dünyasının her kademesinden düzenli olarak geri bildirim alıyoruz. Derneklerimiz ve federasyonlarımız sahada oldukça aktif, işletmelerin karşılaştığı sorunları yakından izliyor ve bunları bizimle paylaşıyor. Biz de TÜRKONFED olarak farklı projelerimiz, etkinliklerimiz ve saha ziyaretlerimiz sayesinde doğrudan iş insanlarıyla temas kurarak güncel gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
İŞLETMELER TEŞVİKLERİN ETKİNLEŞMESİNİ BEKLİYOR
Gelen değerlendirmelere baktığımızda en çok dile getirilen konuların finansmana erişimde yaşanan zorluklar, artan maliyetler ve yatırım iklimindeki belirsizlikler olduğunu görüyoruz. Özellikle KOBİ’ler için finansman büyük bir sorun. Yüksek faiz oranları nedeniyle krediye ulaşmak zorlaşırken birçok işletme büyüme planlarını ertelemek zorunda kalıyor. Sermayeye daha kolay erişimi sağlayacak adımların atılması iş dünyasının en büyük beklentilerinden biri. Bunun yanı sıra bölgesel teşviklerin daha etkin hale getirilmesi, özellikle üretim yapan işletmeler için kritik bir konu. Maliyet baskısı altında faaliyet gösteren iş dünyamız, desteklerin daha adil ve kapsayıcı olmasını talep ediyor.
BÖLGESEL DİNAMİKLER ÖNCELİKLERİ DEĞİŞTİRİYOR
- Federasyon ve derneklerin açıkladığı şikayet ve değerlendirmeler bölgelere göre farklılık gösteriyor mu? Hangi bölgede iş dünyası mensupları neler söylüyor?
- Türkiye’nin farklı bölgelerindeki iş dünyası temsilcileri benzer sorunlarla karşı karşıya olsa da bölgesel dinamikler öncelikleri değiştiriyor. TÜRKONFED olarak geçtiğimiz yıl Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi ile birlikte Rekabetçilik Endeksi yayımladık. Bu endeksin ilki 2014, bu ikincisi ise 2023 yılı verilerini kapsıyor. Bu endekste İstanbul ile diğer iller arasındaki rekabetçilik farkının giderek büyüdüğünü tespit ettik. Batı kıyıları ve Marmara-Ankara ekseninde rekabet gücü en yüksek seviyelere ulaşırken doğuya gidildikçe bu güç zayıflıyor. Kaldı ki endeksin en düşük yüzde 20’lik dilimi tamamen Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden oluşuyor. Bu bölgelerdeki iş dünyasının en büyük sorunlarından biri lojistik altyapı eksikliği. Limanlara ve büyük ticaret merkezlerine uzak olan illerde, ihracatçılar yüksek taşıma maliyetleriyle mücadele ediyor. Öte yandan, bu bölgelere yönelik yatırım teşviklerine rağmen sanayi ve ticaret yatırımları büyük ölçüde İstanbul ve çevresinde yoğunlaşıyor. Bunun temel sebepleri arasında yine lojistik ön plana çıkarken nitelikli insan kaynağına erişim de batıdaki kümelenmeyi artıran faktörlerden biri. Ancak Türkiye’nin ekonomik sürdürülebilirliği için bölgesel rekabet gücünün artırılması büyük önem taşıyor. Bu kapsamda teşviklerin daha kapsamlı bir çerçeveye oturtulması gerekiyor.
GÜNEY KOMŞULARIMIZDA İSTİKRAR OLMASINI BEKLİYORUZ
- Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye’deki yeni dönem, Irak ve İran’daki huzursuz ortamdan kaynaklanan olumsuzluklar neler? Bunlar sürecek mi? Risk ve fırsatları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Son yıllarda yakın coğrafyamızda giderek artan gerilimler ve yaşanan savaşlar hiç kuşkusuz Türk ekonomisi ve iş dünyası üzerinde doğrudan etkiler yaratıyor. Rusya-Ukrayna savaşının özellikle ilk döneminde tedarik zincirinde yaşanan kırılmaların, enerji fiyatlarındaki dalgalanmaların etkisini yakından hissettik. Suriye’deki gelişmeler, sınır ticaretimizi ve bölgesel istikrarı etkileyen en önemli faktörlerden biri. Sınır bölgelerindeki güvenlik riskleri, ticaretin sürdürülebilirliğini zorlaştırırken iş dünyasının daha uzun vadeli yatırım kararları almasını engelliyor. Irak ve İran’daki ortam da özellikle bölgesel ihracatçılar için önemli bir risk oluşturuyor. Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri’nin verilerine göre, Türkiye’den 2024 yılında Irak’a yapılan 10,7 milyar dolarlık ihracatın 2,9 milyar dolarlık bölümünü Güneydoğulu ihracatçılar gerçekleştirdi. Bu da komşularımızdaki istikrar arttıkça iş dünyamızın, ülkemizin kazanacağının bir göstergesi. Benzer durum İsrail-Filistin ve tüm Orta Doğu coğrafyası için de geçerli.
YENİ TİCARET ROTALARI ARAYIŞINDAYIZ
Öte yandan tüm bu belirsizlik, ülkemiz için bazı fırsatları da beraberinde getiriyor. Küresel tedarik zincirlerinde yaşanan değişimler, yakından ve güvenli tedarik avantajı bulunan, kaliteli üretimiyle öne çıkan ülkemizi, özellikle ana pazarımız Avrupa Birliği için daha kritik bir merkez haline getiriyor. Ancak alternatif ticaret yollarının geliştirilmesi, bölgesel iş birliklerinin artırılması ve yeni pazarlara erişim stratejilerinin oluşturulması da dünyadaki hızlı değişimler ve çoklu kriz ortamı dikkate alındığından büyük önem taşıyor. Biz de TÜRKONFED olarak, iş dünyasının bu tür risklere karşı dayanıklılığını artırmak, yeni ticaret rotaları oluşturmak ve bölgesel istikrarsızlıkların ekonomik etkilerini minimize etmek için politika yapıcılarla ve özel sektör temsilcileriyle iş birliği içinde olmaya devam edeceğiz.
GLOBAL TİCARET SAVAŞLARI İŞİMİZE YARAYABİLİR
- ABD’nin yeniden seçilen başkanı Donald Trump’ın hızla başladığı korumacı politikalar, gümrük tarifelerinin yükseltilmesinin Türkiye’ye etkileri nasıl olur?
- Trump’ın ikinci dönemine başlamasıyla birlikte devreye aldığı korumacı politikalar, küresel ticarette yeni bir dalgalanma yaratıyor. Bu noktada özellikle ABD ve Çin arasında başlayan ticaret savaşlarının yeniden alevlenmesi Türkiye için bir avantaja dönüşebilir. Çünkü ABD, her ne kadar yerli üreticiyi koruyacağını belirtse de Çin’e alternatif pazarlar da arayacak. Türkiye de üretim kapasitesi, kalite ve coğrafi avantajı ile bu boşluğu doldurabilecek ülkeler arasında yer alıyor. Bu süreçte Türkiye’nin ABD ile olan ticari ilişkilerini daha da güçlendirecek yeni anlaşmalar yapması kritik olacaktır. Öte yandan Çin’e karşı uygulanan önlemler, Türkiye’nin rekabet ettiği Güneydoğu Asya ülkelerini de olumsuz etkileyecek çünkü bu ülkelerin üretim süreçlerinde Çin’den yaptıkları ithalatın etkisi büyük. Dolayısıyla bu anlamda da bir avantajımız söz konusu.
ABD, AB’YE GÜMRÜK VERGİSİ UYGULARSA…
Öte yandan Trump’ın korumacı politikaları sadece Çin, Kanada ve Meksika ile sınırlı kalmıyor. Trump, AB’ye de gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Henüz detayları açıklanmadığı için kesin bir şey söyleyemeyiz ancak böyle bir durumda olası riskler, fırsatlardan daha fazla olabilir. Fırsat olarak, tıpkı Çin örneğinde olduğu gibi ABD’ye pazar payımız artabilir. Öte yandan bu durum, en büyük ihracat pazarımız olan AB’nin ekonomisini olumsuz etkilerse alımlar yavaşlar, bizim de AB’ye olan ihracatımız azalır. Yine bu durum dolayısıyla Euro, dolar karşısında değer kaybederse bizim de ihracat gelirlerimiz düşebilir. Türkiye’nin küresel ticaretteki tüm bu risklere karşı daha dayanıklı hale gelmesi için hem yeni pazar arayışlarını hızlandırması hem de mevcut ticaret ortaklarıyla ilişkilerini daha dengeli bir şekilde yönetmesi kritik önem taşıyor.
‘İHRACATÇIMIZ ÖNGÖRÜLEBİLİR KUR POLİTİKASI İSTİYOR’
- Avrupa’daki durgunluk sürerken, Türkiye’deki yüksek faiz ve düşük kur politikalarından olumsuz etkilenen ihracatçıların bugüne ve yakın geleceğe bakışı nasıl? İhracatçılar ekonomi yönetiminden neler bekliyor ve istiyor?
- Avrupa’daki durgunluk, AB’ye yönelik ihracatımızı zorlaştıran temel faktörlerden biri olmaya devam ediyor. Durgunluk nedeniyle Avrupalı tüketicilerin alım yaparken daha temkinli olmasının yanı sıra Türkiye’nin rekabet ettiği ülkelere göre daha pahalı olması da ihracatçılarımızı etkiliyor. Uygulanan yüksek faiz politikası firmaların işletme sermayesine erişimini zorlaştırırken düşük kur politikası ise rekabet avantajımızı zayıflatıyor. Bu kapsamda ihracatçılarımızın daha öngörülebilir bir kur politikası yönünde beklentisi bulunuyor. Ayrıca finansmana erişim sorununun çözülmesi için özellikle ihracatçı firmalara özel, uzun vadeli ve düşük faizli kredi mekanizmalarının devreye alınması gerekiyor.
DİJİTALLEŞMENİN HER ALANI ÖNCELİKLİ GÜNDEMİMİZ
- Sanayiciler ve ihracatçılar için yaşamsal öneme sahip konuların başında ikiz dönüşüm geliyor. İkiz dönüşüm Türkiye çapında şirketlerde ne oranda gerçekleştirildi? Bölgelere göre oran değişiyor mu? Oldukça pahalı olan bu dönüşümler için şirketlerin kullanabileceği, rahat ulaşabileceği finansman kaynakları var mı?
- Küresel rekabetçilikte istediğimiz sıçramayı gerçekleştirmek için ikiz dönüşüm kaldıracını çok daha etkili kullanmalıyız. Çünkü günümüzde gelişmiş ülkelerle aramızdaki makası kapatacak tek değişken ikiz dönüşüm. Dolayısıyla hem şirketler hem de ülkemiz açısından kritik öneme sahip. Yapay zekadan 5G’nin hızlandırdığı iletişime kadar dijitalleşmenin her alanı öncelikli gündemimiz olmalı. Yeşil dönüşümde de benzer şekilde özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında enerji verimliliğine, yenilenebilir enerjiye odaklanmalı, bunun yanında izlenebilir, sürdürülebilir, şeffaf üretim prensiplerini benimsemeliyiz. Ancak gerek dijital gerekse yeşil dönüşüm konusunda özellikle KOBİ’lerin önünde iki önemli engel var: Finansmana erişim ve bu alanlarda nitelikli çalışan eksikliği. Her ne kadar bazı hibe ve teşvikler olsa da bu konudaki farkındalık düşük olduğundan özellikle KOBİ’lerimiz ikiz dönüşümde geri kalıyor.
‘TEKNOLOJİ VE KATMA DEĞER ODAKLI SIÇRAMA YAPMALIYIZ’
Öte yandan dijitalleşme ve yeşil dönüşüm süreçlerini hızlandırarak orta ve yüksek teknoloji ile katma değerli ürün ihracatında atılım yapmalıyız. Ülkemizin ABD ve Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin uyguladığına benzer şekilde planlanmış yeni nesil bir sanayi politikası yasasına ihtiyacı var. Ayrıca yüksek teknoloji üretimi ve katma değerli ihracatla uğraşan stratejik sektörlere uzun vadeli ve uygun destek sağlanması da kritik öneme sahip. Örneğin 2023 KOBİ istatistiklerine göre imalat sektöründeki KOBİ’lerin yalnızca yüzde 0,8’i yüksek teknoloji üretimi yapıyor. Kaldı ki bu oran büyük ölçekli şirketlerde bile yüzde 3,1 seviyesinde. Bu tablo, ülkemizin dünya ticaretindeki yüzde 1,08’lik payını ve kilogram başına 1,48 dolar olan ihracat değerini artırmak için teknoloji ve katma değer odaklı bir sıçramaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu kapsamda Devlet Planlama Teşkilatı benzeri bir kurumsal yapıyı da yeniden hayata geçirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
İŞLETMELERİN DÖRTTE ÜÇÜ ZORLUK YAŞIYOR
- Siz, düzenli anketlerinizle KOBİ’lerin ekonomik durumunu ortaya koyuyorsunuz. Buna göre KOBİ’lerin öncelikli gündemi ve sorunları neler?
- TÜRKONFED olarak sahada gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ve Finansmana Erişim Anketlerimizin sonuçları, 2024 yılı genelinde her dört işletmeden üçünün finansmana erişimde zorluk yaşadığını gösterdi. Neredeyse her iki işletmeden birinin iş hacmi daraldı. Bununla birlikte özellikle yüksek faiz oranları, krediye erişimi daha da güçleştirerek işletmelerin likidite yönetiminde sorun yaratmaya devam etti. Bu durum sadece ekonomik değil, toplumsal dinamikleri de etkiledi. Çalışanların reel gelirlerinde yaşanan kayıplar tüketici güvenini zayıflattı ve toplam talebi daralttı. Yani sadece dış pazarlar değil, iç piyasada da alım gücü düştüğünden KOBİ’lerin satışları azaldı. Anketlerimize katılan KOBİ’lerimiz, öngörülebilir ve sürdürülebilir makroekonomik politikaların hayata geçirilmesinin ekonomik belirsizliklerin azaltılmasında etkili bir çözüm olacağına inandıklarını belirtiyor. Biz de TÜRKONFED olarak, KOBİ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıracak mekanizmaların geliştirilmesi, maliyet baskılarının hafifletilmesi ve iç talebi canlandıracak adımların atılması gerektiğine inanıyoruz.
YİNE DE YATIRIM İŞTAHIMIZ DEVAM EDİYOR
Aslında tüm yaşananlara rağmen krizlere, zorluklara göğüs germeye alışkın olan iş dünyamızın yatırım iştahı devam ediyor. Ancak iş dünyamız bu yatırımları hayata geçirebilmek için kurlarda öngörülebilirliğin artırılmasını ve finansmana erişim mekanizmalarının çeşitlendirilmesini bekliyor. Güven duygusu ve istikrar algısının bozulmuş olması da reel sektördeki belirsizliği ve temkinliliği artırıyor. Hukukun üstünlüğünün sağlanması, adalete ve demokrasiye olan güvenin kazanılması da yerli ve yabancı sermayeyi yatırıma yönlendirecektir.
Vergi sistemi de reform gerektiren bir diğer alan. Adil bir vergi sistemi, kayıt dışı ekonomiyi azaltacak ve kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Bölgesel teşvik mekanizmaları ve KOBİ’lere yönelik destekler de ekonominin dengeli bir şekilde büyümesine katkı sağlayabilir.
Bir diğer önemli konu ise eğitim. Ülkemizin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi için iş gücünün niteliğini artıracak, özellikle mesleki ve teknik eğitimi güçlendirecek bir dönüşüm şart. Dijitalleşme ve yeşil dönüşüm süreçleri, nitelikli insan kaynağı gerektiriyor ve bu ihtiyacın karşılanması için eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılması gerekiyor.