GİRAY DUDA
Yenilenebilir, sürdürülebilir, gelecek için yeterli enerji temini sözkonusu olduğunda konu mutlaka hidrojen enerjisine geliyor. Büyük umutlar bağlanan hidrojen enerjisinin yaygın biçimde dünyanın hizmetine, kullanımına sokulması için durmaksızın çalışılıyor. İTÜ Makina Mühendisliği Fakültesi Yenilenebilir Enerji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Midilli’den hidrojenin enerjisi hakkında ayrıntılı bilgiler aldık.
- Hocam, kendisinden büyük beklenti olan, mucize çözüm gibi bakılan hidrojen enerisini size sormak istiyorum. Söyleşimize öncelikle hidrojen nedir diyerek başlayalım.
- Hidrojen bir element bunu biliyoruz. 16. Yüzyılda keşfedilmiş bir element ve o günden bugüne kadar çeşitli sektörlerde bir şekilde kullanılıyor. Günümüz enerji anlayışında da çok önemli bir yeri olan bir element.
Aslında hidrojen bir enerji kaynağı değil, yani güneş enerjisi, rüzgar enerjisi işte jeotermal enerji, dalga enerjisi gibi bir enerji kaynağı değil. Aksine, bu kaynakları kullanarak sudan ya da diğer katı maddelerden elde edilebilen ikincil türev bir yakıt. Yani aslında hidrojen bir yakıt. Aynı zamanda hidrojen bir enerji taşıyıcısı. Enerji taşıyıcısının yanında da aslında bir nevi hammadde.
HİDROJENİN ENERJİ TAŞIYICISI ROLÜ VAR
Yani şu demektir hidrojen. Bakıldığında bir yakıt rolü var, bir hammadde rolü var, bir de enerji taşıyıcısı rolü var. Enerji taşıyıcısı rolü ne demek onu anlatayım. Şimdi sizin örneğin 200 megavatlık bir güneş santraliniz var ve bu santralden elektrik üretiyorsunuz. Günün sonunda da siz bu elektriği, kapasite artıracaksanız veya depolamak istiyorsanız bir depolama aracına ihtiyacınız var. Ne yapıyoruz biz bu elektriği? Diyelim ki batarya sistemlerinde depoluyoruz veya hydro pumping dediğimiz bir suyu, bir yerden bir yüksek bölgeyei aktarıp yapay hidroelektrik barajlar oluşturabiliyoruz. Onun yanında da biz bu elektriği aslında ihtiyaç varken yakıt olarak kullanamadığımız yerlerde de yakıt olarak hidrojeni kullanmak üzere hidrojende depoluyoruz. Dolayısıyla hidrojen ne yapıyor? Aslında bir nevi elektriği taşımış oluyor. Bundan dolayı hidrojenin enerji taşıyıcılık rolü var. Siz ona bir enerji yüklüyorsunuz ve o enerjiyi taşıyor. Yani sudan hidrojeni ayrıştırdığınızda suya elektrik veriyorsunuz, o hidrojen formunda sizin o enerjinizi taşımış oluyor.
HİDROJEN ÜRETECEK KAYNAKLARIMIZ OLDUKÇA FAZLA
- Peki hocam, hidrojenin hammadde olması ne anlama geliyor?
- Hammadde olarak baktığımız zaman da hidrojeni biz nereden üretebiliyoruz? Hidrojeni sudan üretebiliyoruz, hidrojeni atıklardan üretebiliyoruz, biyokitleden üretebiliyoruz, hidrojeni havadan üretebiliyoruz. Şimdi doğal hidrojen kaynakları da çıkmaya başladı. Yani dolayısıyla hidrojeni üretebilecek fit stoklar, kaynaklar diyelim oldukça fazla şimdi.
Biz hidrojeni ürettiğimizde bu hidrojeni hammadde olarak nerede kullanabiliriz? Örneğin bir başka enerji taşıyıcısı olan amonyak üreteceksiniz veya gübre sektöründe amonyak kullanacaksınız. O amonyakı üreteceğiniz zaman sizin iki tane önemli hammaddeye ihtiyacınız var. Bunlardan bir tanesi azot, bir tanesi hidrojen. Siz hidrojeni eğer bir şekilde elde edebiliyorsanız, bu hidrojeni alıp orada azotla beraber reaksiyona soktuğunuzda amonyak, oradan da gübreye geçiş yapabilirsiniz. Yine aynı şekilde örneğin diyelim ki metanol üreteceksiniz, bir uçak yakıtı üreteceksiniz, bir gemi yakıtı üreteceksiniz. O zaman alıyorsunuz o hidrojeni yine orada hammadde olarak kullanıp yani ana prosese bir girdi olarak kullanıyorsunuz ve o reaksiyonun neticesinde size bir yakıt olarak dönüşmüş oluyor. Bu hammadde olarak kullanılmış hali.
Hidrojene yakıt olarak baktığımızda da, hidrojen doğrudan yanabilen, kalorifik değeri oldukça kilogram başına yüksek olan bir enerji yakıtı. Bunu da, örneğin içten yanmalı motorlarda veya işte yakıt pili teknolojileri dediğimiz, hidrojeni doğrudan kullanıp elektrik enerjisine dönüştürebildiğimiz hidrojen enerjisine dönüştürebildiğimiz teknolojiler var, burada kullanabiliriz. Son zamanlarda sanayide, özellikle çimento sektörü olsun, dericilik sektörü olsun, boya sanayi olsun. demir çelik sektörü olsun, cam seramik sektörü olsun buralarda da hidrojeni biz hammadde olarak kullanabiliyoruz. Sonuçta hidrojen bir enerji kaynağı değil, hidrojen bir enerji taşıyıcısıdır. Hidrojen bir hammaddedir, hidrojen bir yakıttır.
HİDROJEN DEĞER ZİNCİRİNDE NELER VAR?
- Hocam, sizin saydıklarınızı göz önünde tutarsak dünyada çok miktarda hidrojen var gibi gözüküyor. Hem sulardan hem de havadan elde edebiliyoruz. Peki hidrojenin hemen kullanılamamasının nedeni hidrojen elde etme teknolojilerinin maliyeti mi?
- Burada hidrojen değer zincirinden bahsetmek gerekiyor. Hidrojen değer zinciri dediğimiz şey şudur: Hammaddenin tespitinden başlıyoruz. Yani siz hidrojeni hangi kaynaktan üreteceksiniz? İkincisi, hangi teknolojiyle üreteceksiniz? Üçüncüsü, hangi sistemi kuracaksınız? Dördüncüsü ürettiğiniz hidrojeni nerede kullanacaksınız? Şimdi bu zincirin içerisine baktığımızda, özellikle hammadde temininden sonra, hidrojenin üretimi, depolanması, transferi, aktarımı ve dönüştürülmesi, kullanılması gibi bir takım zincir önümüze geliyor. Burada baktığımızda özellikle odaklanılması gereken noktalardan bir tanesi hidrojen üretimi.
YEŞİL HİDROJEN İLE YEŞİLİMSİ HİDROJENİN FARKI
Şimdi biz hidrojeni nasıl üretebiliriz? Hidrojeni iki şekilde üretmek mümkün. Genel enerji kullanımı anlamında, yani elektrik kullanarak üretmek mümkün. Elektrik kullanmadan yani elektrolizörlü üretebiliriz ya da elektrolizör kullanmadan hidrojen üretimi gerçekleştirebiliriz. Dolayısıyla burada hidrojen üretimini elektrolizörlü olarak kullandığımızda karşımıza çıkan şey su. Sudan elektroliz yöntemiyle hidrojeni üretmek. Siz bunu eğer yenilenebilir enerji kaynakları, güneş, rüzgar, jeotermal gibi hidrolik gibi kaynakları kullanarak bunu elde edebiliyorsanız o zaman bu yeşil hidrojen olarak adlandırılıyor. Bunun haricinde fosil yakıtları kullanarak ya da işte katı atıkları kullanarak, biyokütle kullanarak bunları elde ediyorsanız, burada da karbon yakalama teknolojileri kullanıyorsanız bunlar da yeşilimsi hidrojen oluyor.
Dolayısıyla hidrojenin günümüzdeki aslında temel sorun oluşturan noktasından ziyade, hidrojenin yaygınlaşmasındaki ana faktörler öne çıkmış oluyor. Bu faktörlerden bir tanesi, örneğin işte covid'le beraber bir temiz enerji algısı ve bir temiz enerji ihtiyacı, onun akabinde işte oksijen ihtiyacı, o oksijeni üretirken ortaya çıkan hidrojenin kullanılma ihtiyacı gibi birçok ihtiyaçlar belirdi. Tek bir sebebe bağlı değil hidrojenin gelişimi. Birçok ihtiyaç var.
2032 SONRASI KİMİ SEKTÖRLERDE KULLANILABİLİR
Özellikle de şundan bahsetmek lazım. Karbon salımlarını azaltabiliyorsak bu son derece önemli. Karbon salımlarını azaltmada da iki farklı teknik kullanılabiliyor ki bunlardan bir tanesi enerji verimliliği. Sizin prosesi verimli hale getirmeniz gerekiyor. Kaynağın verimli bir kaynak olması lazım. İnsanların verimli şekilde kullanması gerekiyor ki oluşturulan sistemden çıkan egzoz emisyonları sistemin verimi sayesinde azaltılabilirsin. İkincisi de karbon yakalama teknolojilerini kullanmak. Karbon yakalama teknolojilerini kullandığınız zaman da üretilen karbonu siz atmosfere salmadan bunu yakalayıp uygun bir ham madde olarak kullanabileceksiniz. Dolayısıyla bu noktadan baktığımızda, hidrojenin, gelecek yakın yıllarda, 2032 sonrası yıllarda, daha az yakıt ve daha az problemlerle özellikle demir çelik, çimento, cam sektörlerinde kullanılması mümkün olacak. Daha sonra diğer araçlarda bir şekilde bu hidrojen kullanılmaya başlanmış olacak.
Günümüzde, temel problem depolamadır. Hidrojenin üretimi sorun değildir, kullanımı sorun değildir ama hidrojenin temel problemi istenilen ölçekte depolamadır. Depolama kabiliyetlerinin iyileştirilmesi gerekiyor.
‘DOĞAL SU KAYNAKLARINA DOKUNMAMAK LAZIM’
- Sudan hidrojen üretme deyince dünyanın denizleri aklıma geliyor benim. Tuzlu su da olabiliyor mu, kullanılabiliyor mu. O zaman dev okyanuslar bir hidrojen kaynağı olarak orada duruyorsa bir bolluk, bir rahatlık sözkonusu diyebilir miyiz hocam?
- Yani baktığımızda insan da bir hidrojen kaynağı günün sonunda, bizim vücudumuzda da su var. Öyle bakarsak her suyun olduğu bölge aslında bir nevi hidrojen kaynağı gibi ama aslında öyle düşünmemek lazım. Şöyle demek, belki daha doğru olabilir. Normal şartlarda dediğiniz gibi okyanuslar, denizler, göller bunlar doğanın. Bunlara dokunmayalım, bunlar yerinde kalsın. Bize atık sular yetiyor. Çünkü dünyanın çok yüksek miktardaki suyunun, bu tuzlu su olabilir, tatlı sular olabilir, onlar doğanın dengesinin sağlanması için kullanılması gereken su kaynakları. Onlara bizim dokunmamamız lazım. Zaten doğal çevrim içerisinde bu kaynakların yüzeyinden buharlaşan su atmosfere yükseldiğinde ne oluyor? Yağmura dönüşüyor, kara dönüşüyor. Bir müddet sonra bazısı sizin arazinize dökülüp yeraltı suyu ya da atık su şekline dönüşüyor. Bazıları da denize düşüyor.
‘ATIK SUYUN POTANSİYELİ ÇOK BÜYÜK’
Diyelim arazimize dökülmüş veya işte böyle toplanması gereken sular varsa bu atık suları toplayıp bunları hidrojen için kullandığımızda bile dünyanın yüzlerce yıllık hidrojen ihtiyacını karşılayabilecek kadar bir potansiyel var burada. Atıkları değerlendirelim. Hidrojeni üreteceksek atıklardan, atık sulardan üretelim. Hidrojeni üreteceksek katı atıklardan, organik atıklardan ve dönüştürülemeyen atıklardan üretelim. Yani hidrojeni biz atıklardan, bu su olabilir, sıvı olabilir, gaz olabilir, ürettiğimiz sürece hidrojen çok değerli hale gelecek. Ve dolayısıyla biz doğal dengeyi de korumuş olacağız.
Bunun yanında da kaldı ki siz örneğin bir deniz suyundan hidrojen üretseniz veya bir gölden hidrojen üretseniz hidrojeni oksijenle birleştirdiğiniz de zaten çıkan şey gene su olacak. Yani denizden su buharlaşıyor, atmosfere çıkıyor, yağmur olarak geri dönüyor. Buradan da siz sudan hidrojeni aldığınızda oksijenle birleştirdiğinizde çıktı olarak bize su verecek. Yani bir nevi doğal döngü de sağlanmış olur. Ama benim özellikle üzerinde vurgu yapmak istediğim şey, gerek küresel ısınmayla mücadelede gerekse 2050 yılında karbon nötr bir hayat, ortam oluşturma kapsamında, gerekse iklim değişikliğiyle mücadelede çevre temizliğiyle mücadelede bizim öncelikli olarak katı, sıvı ya da gaz atıklardan hidrojen üretip atıklardan kullanmamız daha doğrudur. Daha ekonomik, daha çevreci, daha çevre dostu olacak.
‘ATIKLAR BİR MERKEZDE TOPLANIP KULLANILABİLİR’
- Peki, bu atıkların bir şekilde tutulması, kontrollü yerlerde depolanması lazım. Yani o atıkların hidrojen üretiminde kullanımı için nasıl bir yol, yöntem kullanılır? Seferberlik mi gerekiyor, emir mi yasa mı gerekir?
- Şimdi şöyle düşünelim, bazı atıklar vardır, gaz atıklardır. Bu atıklar nedir mesela? Örneğin emisyonlar. Bu emisyonları karbon yakalama teknolojileriyle beraber yakaladığınızda elde edeceğiniz karbon gibi çok değerli bir hammaddeniz var. Bunu kullanarak örneğin siz metanol üretebilirsiniz veya diğer yakıtlara geçebilirsiniz. Bunun yanında işte diyelim günlük kullanımlardan ortaya çıkan kanalizasyon atıkları var. Bunlar hem katı hem sıvı olabiliyor. Bu kanalizasyon atıkları zaten bütün ülkelerde belli bir merkezi sistemle toplanır. Belli bir yerde birikir, arıtılır, ondan sonra da kullanıma sunulur.
Hedefimiz, sıvı atığı kaynağında dönüştürmek, katıyı kaynağında dönüştürmek gazı da kaynağında yakalamak. Dolayısıyla bunları yapabildiğimiz sürece hidrojen daha çevreci olmuş olacak.
‘BÖLGESEL TESİSLER AKILCI ÇÖZÜMDÜR’
- Bu durumda, belediyelere, merkezi yönetimlere bir çaba, bir organizasyon görevi düşüyor.
- Evet, belediyeler o köyden şu atıkları bu köylerden bu atıkları toplayalım demek yerine 3 - 4 köy için birer tesis oluşturulduğunda hem o bölgenin enerji ihtiyacını karşılamış olacaklar, hem de atıklarını bertaraf etmiş olduk olacaklar. Kaldı ki katı atıkları değerlendirirken, katı atıklardan enerji üretirken hidrojen odaklı üretmeyeceğiz. Biz katı atıkları bertaraf edeceğiz. Bir kere çevreye verecekleri havaya verecekleri zararı minimize edeceğiz. Onun yanında ortaya çıkan enerjiyi de orada o katı atıkları üreten insanların hizmeti sunmak gerekiyor. Dolayısıyla uzak mecralardan katı atık toplayıp, sonra biz bunları biriktirdik nasıl bertaraf edeceğiz gibi bir sorunla da karşılaşmamış olacağız.
‘ELİNİZDE HANGİ KAYNAKLAR VARSA ONU KULLANIRSINIZ’
- Biyokitle kullanımıyla elde edilen hidrojene yeşilimsi dediniz. ABD Başkanı Trump’ın açıklamaları aklıma takılıyor. “Karbon sorununu çok büyüttükleri kanısındayım. Fosil yakıtlarımızı eskiden olduğu gibi kullanabiliriz” dedi. Hatta bununla ilgili olarak Paris anlaşmasından çekilme adımını başlattı. Trump’ın bu açıklaması ve tavrı, dünya çapında hidrojenin daha uygun, daha çok daha verimli ve kolayca elde edilmesinin önünde bir engel oluşturur mu?
- Şöyle söyleyeyim, biz bilim insanıyız. Günün sonunda baktığımızda tabi herkes kendi mecrasının içerisinde değerlendirme yapıyor. Bizi bilim insanları da hidrojenin içerisinde değerlendirme yapıyoruz. Yani fosil yakıtlar hidrojen kullanımı için önemli bir ham maddedir. Kömür, doğalgaz. Bugün dünyanın enerji kullanımındaki büyük payı doğalgaz alıyor, petrol alıyor, kömür alıyor. Bunlar da bir şekilde farklı enerji türlerine dönüştürülebilir. Yani küresel ısınmanın sebeplerinden, kaynaklarından bir tanesi büyük oranda fosil yakıtların sorumsuzca kullanılmasıdır. Dolayısıyla bunların hidrojenle beraber rehabilite edilip yeşile dönüştürülmesi, yeşilimsi yapılması gibi yöntemler de kullanılıyor. Mesela doğalgaza hidrojen katılımı yapılıyor. Emisyonları düşürelim diye santrallerde kömür hidrojenle beraber yakılıyor. Kömür daha iyi yansın, yanmamış parçacıklar yani karbonlar daha hızlı bir şekilde enerjiye dönüşebilsin yakıtların içerisine hidrojen ilave ediliyor. Böylece yanma verimi arttırılıyor.
Dolayısıyla fosil akıtların yeri ayrıdır, hidrojenin yeri ayrıdır, güneşin yeri ayrıdır. Sizin neye ihtiyacınız varsa, elinizde de hangi kaynaklar varsa hepsini kullanmak aslında insanlığın yararınadır.
‘HİDROJEN HERŞEYDİR AMA ASLINDA HERŞEY DEĞİLDİR’
- Dünyada her devlet şu anda hidrojen enerjisi konusunda heyecanlı, aktif, istekli ve çalışkan durumda mı? Ülkeler, ‘şahane bir şey bu hidrojen enerjisi, bununla ilgili çok çalışmamız lazım’ mı diyorlar. Avrupa'da, Çin'de, ABD de hidrojen enerjisi çalışmaları nasıl gidiyor, hidrojen ne ölçüde kullanılıyor?
- Ben, 1994 yılında fındık kabuğuyla hidrojen üretimiyle ben hidrojen sektörüne girdim. Fındık kabuğundan hidrojen üreten bir proje yaptık ve oradan fındık kabuğundan hidrojen üreterek biz işe başladık. Ondan sonra hidrojen sektörünün birçok dalında içinde bulunduk. Hem yönetici, hem teorik, deneysel çalışmalar ve sistem çalışmaları gibi bir çok ayağında bulunduk. Hidrojen kitapta yazdığı gibi sahada durmuyor. Hidrojen havadan 14 kat daha hafif bir element. Ama havadan 14 kat daha fazla problem yaratan bir yakıt. Hidrojen bugün dünya üzerinde geçmiş yıllarda olduğu gibi, 1970 petrol krizi sürecinde de olduğu gibi, şimdi de kovid döneminde olduğu gibi kurtarıcı olarak görülüyor. Hidrojen her şeydir diyoruz ama aslında her şey değildir diyoruz.
Bugün bakıyorsunuz Avrupa Birliği içerisinde, mesela Almanya hidrojene çok büyük yatırımlar yapıyor. Son dönemlerde teknolojik değişimlere de gidebiliyorlar, performans değişikliğinden dolayı. Bazı ülkeler hidrojenden çekilmeye başlıyor. Bazı ülkeler aksine hidrojene girmeye başlıyor. Hidrojenin birinci derecedeki yaygınlaşamamasındaki ve şu anda da günümüzde tam olarak uygulanamamasındaki ana neden hidrojeni istediğimiz ölçekte ve kolaylıkta depolayamamız.
‘HİDROJEN SAHADA KİTAPTAKİ GİBİ DURMUYOR’
Bilim dünyası, Ar-Ge merkezleri o kadar güçlü ve hızlı çalışmalar yapıyor ki. Sizin durmaksızın yaptığınız bu çalışmalara ek olarak muhtemelen dünya çapında 100 binlerce bilim insanı aynı şekilde çalışma yapıyor. Hidrojenin depolonması için uğraşıyorlar. Bu depolanma sorununun ne kadar zaman içinde çözüleceğini düşünüyorsunuz? Bunun için bir tarihiniz var mı?
- En başta şunu söyleyeyim, biz hidrojenle çalışan bilim insanlarıyız. Bu şu demek değil ki hidrojenin içerisine gömüldük. Her şeyiyle hidrojen en iyidir, en büyüktür şeklinde bir düşüncemiz yok. Benim, enerji sistemlerinin tasarımı, kurulumu ve işletimi üzerine uzmanlığım var. Dolayısıyla enerjideki paydaşlardan bir tanesi de hidrojen teknolojileri olduğu için doğal olarak o alan üzerinde de uzmanlığımız söz konusu. Burada, hidrojenin depolama türlerine biraz değinmekte fayda var. Günümüzde dünyada hidrojenin en fazla depolama yöntemi basınçlı depolama. En kolay, en ekonomik yöntem basınçlı depolama. Şu anda bütün dünyada uygulanan bir yöntem. Ilk zamanlar hidrojen 300-350 barlarda depolanıp kullanılabiliyordu. Şimdi bu 700 barlara çıktı ve bu daha da yukarıya doğru çıkacak. 1.000 barın üzerinde yapılan deneme çalışmaları var.
Dolayısıyla burada da malzeme teknolojisi işin içerisine giriyor. Biraz önce söyledim, hidrojen kitapta durduğu gibi sahada durmuyor. Hidrojeni sıkıştırdığınızda hangi malzeme olursa olsun malzemeden penetre edip kaçmaya çalışıyor. Ve o zaman da o malzemenin içerisinde improvement dediğimiz bir problem meydana gelmeye getiriyor ve malzemenin kırılganlığını artırıyor. Malzemenin kırılganlığını artırdığında çalışan malzeme bir bakıyorsunuz bir müddet sonra arıza vermis. Bu da dolayısıyla hidrojene bağlanıyor doğal olarak.
‘DEPOLAMA SORUNUNU MALZEME TEKNOLOJİSİ ÇÖZECEK’
Buradaki asıl mesele aslında malzeme teknolojisi. Malzeme teknolojisi geliştikçe, imalat teknolojileri ve imalat yöntemleri geliştikçe, Nano teknolojik yöntemlerden daha ileriye gidildikçe mesela femto teknolojiye geçildikçe hidrojenin depolama kabiliyeti artacaktır. Dolayısıyla benim olarak inandığım şey şudur. Eğer bir gün femto teknolojiye geçilirse hidrojen çok rahat bir şekilde çok kolay, çok ekonomik bir şekilde depolanabilecektir. Yani buradaki hidrojeni depoladığınızda hidrojenin üretimi ya da kullanımındaki teknik ve teknolojik bir sıkıntımız yok. Ama hidrojeni biz depoladığımızda problemler başlıyor, o da malzeme teknolojisiyle başlıyor. Yani şunu yapabilirseniz, mesela hidrojeni ürettiniz, ürettiğiniz gibi kullanırsanız yani depolamayı aradan kaldırırsanız onda da bir sorun yok.
‘HİDROJEN DÜNYA İÇİN BİR NİMETTİR DEMEYELİM’
- Depolama teknolojisini uygun bir biçimde çözünce hidrojen dünya için bir nimettir mi diyeceğiz?
- Onu çok da demeyelim. Hidrojen dünya için bir nimet şeklinde demeyelim. Şundan dolayı demeyelim. Yani dünya üzerinde şu anda hidrojen, çok revaçta olan, algısı olan, konuşulan ama teknolojik uygulama ve realitede de bir o kadar düşük orana sahip olan bir enerji taşıyıcısı. Dolayısıyla eğer bir gün depolama problemi çözülür, ondan sonra taşıma problemi çözülürse, üretimde de belli ekonomiklikler sağlanırsa elbette birçok sorunu çözebilecek. Ama şunu da söyleyelim, hidrojen başka tür yakıtlara dönüştürülerek belki bir süre daha bir imkan sağlayacak. Örneğin bugün içten yanmalı motorlarda doğrudan hidrojeni kullanmak mümkün olmuyor ama motor teknolojisini değiştirdiğiniz andan itibaren belki de o içten yamalı motorda siz çok rahat bir şekilde, daha ekonomik ve güvenli bir şekilde hidrojeni kullanabileceksiniz. Hidrojen her şeydir ama hidrojen her şey değildir.
‘AVRUPA BİZDEN YEŞİL HİDROJEN ALACAK’
- Peki sizler burada çalışıyorsunuz? Ülkemizin diğer üniversitelerinde, enerji şirketlerinde hidrojen enerjisi çalışmaları yapılıyor. Enerji Bakanlığının bir stratejik çalışma planı var. Türkiye'de hidrojen konusundaki çalışmalar uygun mu yeterli mi, siz nasıl buluyorsunuz?
- Ben buraya çok şöyle bir cevap vereyim. Türkiye yenilenebilir enerji alanında altyapısını tamamlayan ve bunu ekonomiye kazandıran ender ülkelerden bir tanesi. Bu enerji sektörünün içerisine Türkiye'de en büyük katkıyı sağlayan potansiyele de sahip. Bunun yanında hidrojen sektöründe özellikle yeşil hidrojen ihtiyacının ortaya çıkmasıyla beraber Türkiye gelecekte Avrupa birliği'nin en büyük hidrojen tedarikçilerinden bir tanesi olacak. Sadece hidrojen yakıtı olarak transfer etme değil, aynı zamanda hidrojen teknolojilerini ve aynı zamanda hidrojen teknolojileriyle ilgilenen insan kaynağını yetiştirme anlamında da çok değerli katkılar olacak Avrupa'ya. Dolayısıyla biz adım adım gitmeyi seviyoruz. Adım adım gittiğimizde, kararlı gittiğimizde ülke olarak hidrojende yine dünyada hak ettiğimiz yeri alacağız. Bunun için de adımlar atılıyor. Gelecekte bunu çok net söyleyebiliyorum, yani görebiliyorum. Yenilenebilir enerji altyapımız yeşil hidrojen üretimine uygun. Yenilenebilir enerji altyapımızın fazlası oluşturulduğunda Avrupa'ya bizim yılda 1 - 2 milyon ton yeşil hidrojen satma gibi bir kısıtımız olamaz. Yani mutlaka bu bir şekilde olabilecek. Evet, Avrupa'nın tedariğini biz sağlayabiliriz. Avrupa'nın bizden yeşil hidrojen alacak.
Tabii bunun için Avrupa'nın ne kadar hazır olacağına bakmak lazım. Çünkü Avrupa henüz daha kendi içerisinde bir konsorsiyuma ulaşmış, bir ana anlaşma yapmış değil bütün ülkelerinde yeşil hidrojen kullanılacaktır diye. Belli ülkeler bunu yapıyor belli ülkeler yapmıyor.
İşin özünde şu var. Siz hidrojen üretirsiniz ama kim tüketecek? Tüketecek yer yani müşteri çok önemli. Hidrojenin müşterisi olduğuna ben inanıyorum. Türkiye o müşterilere istediği miktarda hidrojeni transfer edebilecek.