GİRAY DUDA
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne dönük faaliyetlerinin en önemli kuruluşlarından birisi. İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, aynı zamanda Kocaeli Sanayi Odası Başkanlığını yürütüyor, çok sayıda şirkette de en üst düzeyde görevlerde bulunuyor. Zeytinoğlu ile Avrupa Birliği ile Türkiye arasında şu sıralarda soğuyan ilişkileri ve İKV’nin gerçekleştirdiği ‘2017 Kamuoyunda AB Desteği ve AB Algısı’ araştırmasını her yönüyle konuştuk.
- Sayın Zeytinoğlu, 2018 yılı başında Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki fiili durumu, temel sözleşmeler ve büyük hedefler açısından değerlendirdiğinizde neler söylemek istersiniz?
- Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz 2017’de oldukça fırtınalı günler atlattı. 2018’de artık ilişkileri düzeltmenin yolları aranıyor. Yeni bir dönemin başlamakta olduğunu söyleyebiliriz. AB de Türkiye’ye yaklaşımında oldukça temkinli. Türkiye’de yetkililerimiz AB sürecine ilişkin olumlu mesajlar veriyor.
2018 başında bir durum tespiti yaparsak şunları söyleyebiliriz:
AB ile ilişkilerimizde karşılıklı olarak yumuşama ve daha ılımlı bir ortam söz konusu. Ancak müzakere süreci fiili olarak askıda demek doğru olur. AB Konseyi’nin geçen yıl aldığı karara göre yeni fasıl açılmasının düşünülmediği belirtilmişti. Tam üyelik süreci derin dondurucuda. Bunun tekrar canlandırılması için hem Türkiye’nin AB reformlarını tekrar canlandırılması gerekiyor, hem de Türkiye’yi alma yönünde siyasi irade oluşturulması gerekiyor.
AB YENİDEN YAPILANACAK
Almanya’da koalisyon hükümeti oluşturma çabaları devam ediyor. Bu hükümet büyük ihtimalle Başbakan Merkel’in son dönemi olacak. Merkel son döneminde, AB’de reform yaparak kalıcı olmak isteyecektir. AB’nin Brexit sonrasında reforme edilmesinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile işbirliği yapacaktır. Türkiye’nin bu süreçleri yakından takip etmesi ve AB’nin yeni şekillenen yapısı uyarınca, AB ile ilişkilerine yön vermesi önemlidir.
GÜMRÜK BİRLİĞİ GÜNCELLENMELİ
- Dünya Bankası’nın da ısrarla talep ettiği Gümrük Birliği’nin gözden geçirilerek genişletilip yenilenmesi herhalde bu yılın ana gündem konularından birisi olacak, değil mi?
- Evet. AB ile ilişkilerde 2018’de de gündemde olacak konular arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestliği süreci ve mülteci işbirliği yer alıyor.
Gümrük Birliği 1963’e dayanan Ortaklık ilişkisinin yeniden canlandırılması ve bu ilişkinin güncellenmesi anlamına geliyor. Bu şekilde sadece sanayi ürünlerine uygulanan Gümrük Birliği’nin yeni sektörleri, tarımı, hizmetleri ve kamu alımlarını içine alacak şekilde genişletilmesi öngörülüyor ki bu gerçekleşirse Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması açısından önemli katkısı olur. Ancak süreç şu anda siyasi sebeplerle bloke ediliyor. AB ile ilişkilerde yumuşamaya paralel olarak, bu alanda da bir hareketlenme bekleyebiliriz.
TÜRKİYE ÖNLEM PAKETİNİ SUNDU
Diğer bir konu vize serbestliği süreci... Türkiye AB’ye kısa dönemli seyahatlerde Schengen vizesinin kaldırılması için öngörülen 72 kriterden 65’ini 2016’da yerine getirmişti. Ancak daha sonra 15 Temmuz darbe girişimi gibi olaylar bu alanda ilerlemeyi engelledi. Son olarak geçtiğimiz günlerde, Türkiye kalan kriterlerin yerine getirilmesi için almayı düşündüğü önlemleri içeren bir belgeyi Avrupa Komisyonu’na sundu. Yani top AB’nin sahasında. Oradan olumlu bir değerlendirme gelmesi halinde, iş siyasi onaya kalacak ki bu aşamada da AB Konseyi ve Parlamentosu’nun yeşil ışık yakacağını ümit ediyoruz.
AB TAAHHÜTLERİNİ YERİNE GETİRMELİ
Mülteci işbirliği zaten 2015 ve 2016 yılında kabul edilen eylem planları üzerinden ilerlemeye devam ediyor. AB, 3.5 milyon mülteciyi ağırlayan Türkiye’ye borçlu. Bunu her fırsatta da dile getiriyor ve Türkiye’nin özellikle Suriyeli mülteciler için yaptıklarını ne kadar takdir ettiklerini belirtiyorlar. 2018 itibarıyla AB’nin Türkiye’deki mülteciler için sağlamayı taahhüt ettiği ikinci 3 milyar avronun tahsis edilmesi ve kullanılmaya başlanmasını bekliyoruz. Ama burada da AB’nin bürokratik yapısından kaynaklanan bir yavaşlık var. Bazı üye devletlerin üzerlerine düşen payı henüz ödemedikleri de anlaşılıyor. Ayrıca AB’den gelen bu fonların sadece mültecilere cep harçlığı ya da kurslar gibi hizmetlere değil aynı zamanda mültecilere ev sahipliği yapan Kilis gibi illerimizdeki belediyelerin hizmetlerine de aktarılması gerekiyor.
BİLGİLENDİRME STRATEJİSİ GEREKLİ
- AB hakkındaki bilgilenmenin yüzde 10’larda olması belki de yapılması gereken ilk işlerin neler olduğunu ortaya koyuyor. Hangi kurumların nasıl bir tanıtım-bilgilendirme kampanyası ile bu oran ne kadar zamanda hangi düzeye çıkabilir?
- AB konusunda bilgilendirme aslında Türkiye’nin ilişkilerinin başladığı 1960’lardan beri hep bir gündem maddesi olmuş. Ancak yine de tam olarak başarı sağlanamamış. Belki de AB konusunda bilgilendirmenin en yoğun olduğu yıllar Türkiye’nin 1999’da Helsinki’de aday ülke olarak ilan edildiği yıllardı. Bu dönemde gerek üniversitelerde yeni bölümler açılması, gerekse medyada konunun daha geniş yer alması ve halkın da bu alana daha çok merak duyması bilgilenmeyi artırdı. AB söz konusu olduğunda çok ayaklı bir bilgilendirme stratejisi gerekiyor.
YANLIŞ BİLGİYE DİKKAT
Anket sonuçlarına baktığımızda, en önde gelen bilgi kaynağının medya ve internet olduğu görülüyor. Medya aynı zamanda en güncel bilginin de kaynağı. Burada hem bilgi akışının sağlanması için kısa spot yayınlar uygulanabilir, hem de açık oturum, haber ve söyleşi programlarında AB anlatılabilir. Ancak iki noktaya dikkat etmek gerekiyor. Bilgi verirken çok soyut bilgi değil de, insanların yaşamını doğrudan etkileyen ya da örneğin teknolojik gelişmeler, eğitim imkanları, vize gibi ilgili konulara odaklanmak daha etkili oluyor. Bir de AB söz konusu olduğunda en fazla uyanık olmamız gereken konu yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon yapılmasının engellenmesi. Ne yazık ki kamuoyunda sıklıkla yanlış bilgilerin verildiğini ya da tamamen algıyı şekillendirmek için AB’nin gerçeklerin aksi yönde tanıtıldığını da gözlemliyoruz.
MÜFREDATA GİRMELİ
Bu güncel bilgilendirmenin yanında, AB ile ilgili temel bilgilerin mutlaka ilk ve ortaokul müfredatında kapsamlı bir şekilde yer alması gerekiyor. Gençlerimize temel bilgileri verelim ki bu konuda bilinçli olsunlar. İKV olarak bizim temel faaliyet alanlarımızdan biri de bu konuda bilinirliği artırmak. Bu amaçla ilkokul öğretmenlerine yönelik bir proje gerçekleştirdik ve AB konularının müfredata nasıl entegre edilebileceği ve yeni öğretim metodları ile nasıl aktarılabileceğini ele aldık. Benzer şekilde “doğru bilinen yanlışlar” adıyla kamuoyunda AB konusunda genel geçer bazı söylemlerin hatalı yönlerine dikkat çektik. Bu çalışmalarımızı yoğun bir şekilde devam ettiriyoruz. Sadece geçtiğimiz yıl 30 ilimize giderek AB ile ilişkiler ve iş dünyası ve sivil topluma etkileri konusunda seminerler düzenledik.
HALK AB’NİN FAYDASINA İNANIYOR
- Bilgilenme azlığına rağmen AB üyeliğini hedefleyenlerin oranlarının artmasının nedenleri nelerdir?
- AB konusunda bilgi seviyesi düşük olsa da, hemen herkes AB’yi duymuş ve bu konuda bir algısı ve fikri var. AB’yi genellikle refahla, serbest dolaşım, özgürlük ve demokrasi ile bağdaştırıyorlar. Yani ilişkilerimizdeki olumsuz gidişata rağmen, halkımız AB hakkındaki görüşlerine göre üyeliğin Türkiye’nin faydasına olacağı sonucuna varmış durumda.
EV ÖDEVİNİ YERİNE GETİRELİM
- Bu yüksek oran Türkiye Hükümetine ve AB üyesi ülkelerin hükümetlerine nasıl mesajlar veriyor?
- Mesaj son derece açık. Türkiye’nin AB sürecinin arkasında duran önemli bir kitle var. Bu insanlar AB’ye umut bağlamış ama üyeliğin gerçekleşeceğine olan inançları her geçen gün azalmakta. AB için yapılması gereken Türk halkını hayal kırıklığına uğratmamak ve AB kapısını sonuna kadar açık tutmak. Türkiye’nin kriterleri yerine getirmesine de yardımcı olmak için AB siyasi engelleri kaldırmalı. Türkiye için de şu anlama geliyor. Yolumuz AB’dir. Ancak bu yolda ilerlemek için ev ödevimiz belli. Bu ev ödevini yerine getirelim.
ÜYELİK KONUSUNDA HAYAL KIRIKLIĞI VAR
- AB üyeliğini hedefleyenlerin yüksekliğine rağmen AB üyeliğine inananların azlığının anlamı nedir? AB üyeliğine inancın en yüksek oranda Güneydoğu’da çıkmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu, büyük ölçüde, 13 yıla yakın bir süredir devam eden müzakerelerin üyelikle sonuçlanmaması, Türkiye’nin önüne engeller çıkarılması ve Türkiye’nin iç gündemi ile yakın çevresindeki karışıklıklar sebebiyle AB sürecine odaklanamamasından kaynaklanıyor. AB üyeliğinin gerçekleşeceğine olan inanç bugüne kadar yaşananlardan dolayı hayal kırıklığı sebebiyle artıyor. En yüksek oranın güneydoğuda çıkmasını ise şöyle yorumluyorum. AB üyeliğinin istikrar getireceği, refahı artırarak, toplumsal barışın da sağlanmasını kolaylaştıracağı yönünde bir beklentinin bu sonucu doğurduğunu görüyorum. Giderek daha fazla karışan Ortadoğu ve çözülemeyen sorunlar yumağından çıkış için en güçlü çareyi AB’de görüyorlar. Ümit etmek istiyorlar.
REFAH ARTIŞI, SERBEST DOLAŞIM, DEMOKRASİ
- Yıllardan bu yana yaptığınız araştırmada, hangi yanıtlar belirgin bir yönde bir anlamlı hareket ediyor?
- Öncelikle AB üyeliğine olan desteğin artışına devam ettiğini görüyoruz. Bu oran 2015’te yüzde 61.8, 2016’da yüzde 75.5 ve 2017’de de yüzde 78.9 olarak gerçekleşti. Ayrıca ‘AB üyeliğini neden destekliyorsunuz’ diye sorduğumuzda da yine istikrarlı bir seyir var. İlk üç sırada refah artışı beklentisi, AB’de serbest dolaşım, çalışma ve eğitim imkanıyla demokrasi ve insan haklarında iyileşme yer alıyor. Refah artışı beklentisi hep ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 2015’te serbest dolaşım beklentisi gelmiş, 2016’da ve 2017’de ise demokrasi ve insan haklarının iyileşmesi ikinci sırayı almış.
AB üyeliğinin Türkiye’ye ne faydası olur diye sorduğumuzda ise, ilk üç sırada yine serbest dolaşım, yeni iş olanakları, demokratikleşme ve AB bütçesinden faydalanma imkanı geliyor. ‘AB sizin için ne ifade ediyor’ sorusuna verilen cevaplarda ise ilk verilen cevaplar arasında ekonomik refah, demokrasi ve özgürlük ve serbest dolaşım yer alıyor. 3 yılın anketleri karşılaştırıldığında tutarlı ve istikrarlı bir tablo karşımıza çıkıyor. Yani halkımızın AB ile ilgili algısı iyice pekişmiş ve genel olarak pozitif olduğunu söylemek mümkün.
YOĞUN, SÜREKLİ, ÇOK AYAKLI STRATEJİ
- Gerçekçi bir yaklaşımla hareket edecek olursak, ne tür adımlar ve çalışmalar Türkiye’nin AB hedefinde ilerlemesini sağlar. Bu yolda AB ülkelerine düşen görevler nelerdir?
- AB hedefinde ilerlememiz için yoğun, kararlı, sürekli, top yekün ve çok ayaklı bir strateji izlememiz gerekiyor. Yani bu strateji;
- Kamunun koordinasyonunda sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler, medya, kültür ve düşünce dünyasını kapsamalı. Futboldan siyasete, sinemadan arkeolojiye kadar her alanın bir Avrupa boyutu bulunuyor. Geçmişte de Türkiye’nin en fazla tanındığı zamanları hatırladığımızda bir futbol takımının Avrupa ligindeki başarısı, bir yönetmenimizin aldığı ödül, Eurovision yarışmasındaki iyi bir derece gibi olayların en etkili tanıtım vesilesi olduğunu görüyoruz. Doğrudan AB üyeliğiyle ilgili olmasa da, Türkiye’nin Avrupalı olarak algılanmasında en etkili olan alanlar bu alanlardaki faaliyet ve başarılar.
- Sivil toplum ve iş dünyası kuruluşlarının AB’de muadilleri ile temaslarını yoğunlaştırması ve derinleştirilmesi de çok önemli. Bu şekilde hem AB üyeliği sürecindeki beklentilerimiz, haklarımız ve mağduriyetlerimizi anlatabiliyoruz, hem de karşı tarafta empati yaratabiliyoruz. Bu süreçte şahsi dostluklar ve samimi iletişim son derece büyük önem taşıyor.
- Medyada Türkiye’nin imajı konusu da profesyonel düzeyde ele alınmalı. Gerek medya mensuplarına yönelik yapılacak bilgilendirme faaliyetleri, gerekse Türkiye’nin Avrupa medyasında daha olumlu yönleri ile ele alınmasını sağlayacak adımlar atılması büyük önem taşıyor.
- Avrupa Birliği 28 ülkeden oluşuyor. Türkiye eğer katılım müzakerelerini tamamlarsa, üye olup olmayacağı kararını Türkiye halkı ve tüm AB kamuoyu verecek. Bu 28 ülke için ayrı ayrı iletişim stratejileri oluşturulmalı. Bu ülkelerde yaşayan Türkler mutlaka bizim elçilerimiz olarak aracı rolü oynayabilir. Sadece ülke ülke değil, yaş grubu, meslek grubu, kültür düzeyi bazında farklılaştırılmış stratejilere ihtiyaç var.
BAZEN SESSİZ DİPLOMASİ EN ETKİLİ YÖNTEMDİR
- Toplumları Türkiye hakkında bilgilendirmek, önyargıları kırmak ve Türkiye’nin üyeliğine hazırlamak kapsamlı bir iletişim stratejisi ve kamu diplomasisi gerektiriyor. Tabi siyasi süreci yönetmek ayrı bir önem taşıyor. Nihayetinde AB karar alıcılarını etkilememiz lazım. Bunun için, megafon diplomasisi dediğimiz, yüksek sesle suçlamalar ve karşılıklı atışmalardan kaçınmalıyız. Bazen sessiz diplomasi en etkili yöntemdir. İletişim kanalları hep açık olmalı. Şahsi diyaloglar ve dostluklar burada çok önem taşıyor. AB başkentlerini gerek büyükelçi düzeyinde, gerekse siyasilerin markaj altında tutması, kapıları aşındırması gerekli. Türkiye olarak, hep birlikte AB üyelerinin hem kalplerini kazanmalı, hem de mantıklarına hitap etmeliyiz.
GÜMRÜK BİRLİĞİ EN SOMUT PROJEDİR
- Gümrük Birliği’nin gözden geçirilmesi ve yenilenmesi amacında AB yönetiminin ve büyük ülkelerin ne ölçüde samimi olduğunu düşünüyorsunuz? Dünya Bankası’nın da yapılması gerektiğini söylediği bu güncellemenin gerçekleşme olasılığı nedir?
- Gerçekleşme olasılığını yüksek görüyorum. Gümrük Birliği şu anda AB ile entegrasyonu ilerletebileceğimiz en somut projedir. Gümrük Birliği’nden duyulan şikayetleri bu şekilde giderebileceğiz. Yalnız Türkiye’nin değil, AB’nin de şikayetleri var. Dolayısıyla bu süreçten AB de karlı çıkacak. Aynı zamanda Gümrük Birliği şu anda sadece sanayi ürünlerini, yani ekonominin sadece yüzde 20’sini kapsıyor. Yeni alanlara genişletilerek, AB ile ekonomik entegrasyon çok daha geliştirilebilir. Tarım ürünleri, hizmetler ve kamu alımları hedef sektörler bu manada. Bu alanlarda Avrupalı şirketlerin de Türkiye pazarına daha fazla dahil olması ve Türk sermayesi, üreticisi ve tüccarının da AB pazarına entegre olması açısından Gümrük Birliği’nin modernizasyonu önemli bir fırsat sunuyor.
GSYİH ARTIŞ GETİRECEK
Ekonomik etki analizleri Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin başarıyla tamamlanması halinde Türkiye için yüzde 1.44 ila 1.9’a varan GSYİH artışı öngörüyor. Ticaret ve istihdam artışı da bekleniyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için müzakerelerin 2017’de başlamasını bekliyorduk. Ancak siyasi sorunlar süreci engelledi. AB tarafında bazı üye devletler siyasi koşullar getirdiler. Tabidir ki, siyasi koşullar yani demokratik haklar ve hukukun üstünlüğü gibi değerler çok önemli. Ancak Türkiye ve AB ilişkilerini dondurmak bu değerlerin geliştirilmesi açısından hiçbir işe yaramayacaktır. Ancak konuşmaya, birlikte çalışmaya ve entegre olmaya devam edersek, Türkiye olarak AB’ye yakınlaşır, herkes için yararlı ilişkiler kurabiliriz.
İNGİLTERE KARARSIZ, CAYMAK MÜMKÜN
- İngiltere’nin AB’den ayrılmasında geri dönülmez noktaya gelindi mi? Bu ayrılık taraflarda nasıl sorunlar yaratacak? Başka AB ülkelerinin de aynı biçimde AB’den ayrılma ihtimalleri var mı?
- Tabiri caizse, İngiltere’nin AB’den ayrılması yani Brexit tam bir yılan hikayesine döndü. İngiltere AB üyeliğinden ayrıldıktan sonra nasıl bir ilişki istediğine henüz karar veremedi. STA (Serbest Ticaret Anlaşması) artı gibi formüllerden söz ediliyor ama hiçbir şey net değil. Son olarak, İngiltere’nin AB’de kalması için bir parti bile kuruldu. İngiltere resmen 29 Mart 2019’da AB’den ayrılmış olacak. Ondan sonra da 2020 sonuna kadar bir geçiş dönemi var. Bence hala geri dönülemez noktada değiliz. Teknik olarak, son gün gelene kadar caymak mümkün.
YENİ BİR REFERANDUM RİSKİNİ KİMSE YÜKLENMEZ
Ancak siyasi olarak İngiltere’de hükümetin böyle bir kararı alması mümkün gözükmüyor. AB karşıtları Muhafazakar Parti’de hala çok güçlü. Ayrıca bu karar demokratik bir iradeyi ortaya koyduğu için, bu kararı geri almak ancak ikinci bir referandum ile mümkün olabilir. Hiçbir hükümet bu kadar riskli bir konuda tekrar referanduma gitmek istemez sanırım. İngiltere’nin AB’den ayrılması bir anlaşmaya bağlı olacak. Düzenlenmesi gereken birçok kritik konu var. Örneğin halen İngiltere’de yaşayıp çalışan özellikle Doğu Avrupa kökenli AB vatandaşlarının durumu ve AB ülkelerindeki İngiliz vatandaşlarının geleceği, “boşanma faturası” denilen, İngiltere’nin AB bütçesine yapacağı geri ödeme, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda arasındaki sınıra ilişkin düzenlemeler.
BREXİT İLE AB’NİN REFORM İHTİYACI İYİCE SU YÜZÜNE ÇIKTI
Bütün bu konularda müzakereler çetin geçmeye devam ediyor. Brexit sonrası Londra’nın finansal merkez olma konumu şüpheye düşerken, AB de en önemli ve büyük üyelerinden birini kaybetmiş olacak. Ancak bu ayrılığın diğer üye devletler tarafından örnek alındığını sanmıyorum. Olsa olsa kötü örnek oluşturur. Diğer üye devletler ne AB’den ayrılmayı göze alabilirler, ne de İngiltere’nin ayrılma müzakerelerinde çektiği sıkıntıları yaşamak isterler. Öte yandan, bir konuyu vurgulamam lazım. Brexit ile AB’nin reform ihtiyacı iyice su yüzüne çıktı. AB eğer 21. Yüzyılda bir güç olmaya ve örnek bir bölgesel birlik olmaya devam etmek istiyorsa, içyapısını düzene sokması, dış politika ve savunmada güçlenmesi ve her anlamada hızlanması gerekecek.