Değerli okuyucular, bildiğiniz gibi iş dünyasında her şey çok hızlı değişmektedir. Daha birkaç yıl öncesine kadar doğru kabul edilerek yapılan birçok uygulamanın bugünlerde yanlış olduğu görülebiliyor. Böyle bir durumda işletmelerde tecrübenin ve tecrübeli insanların iş süreçlerine etkilerini gözden geçirme gereği de ortaya çıkabiliyor ve şöyle bir soru akla gelebiliyor;
" İş yapma şekilleri bu denli hızlı ve sürekli değişiyorsa, işyerleri için tecrübenin ve tecrübeli insanların önemi azalmış mıdır? "
Bu soru, günümüzde hem iş yeri sahipleri ve onların yerini almaya hazırlanan yeni jenerasyon gençler arasında hem de profesyonel olarak çalışan tecrübeli insanlar ve yeni jenerasyon çalışanlar arasında açık veya gizli olarak tartışılabilmektedir. Bu yazımızda bu konuyu incelemeye çalışacağız.
TECRÜBE VE TECRÜBENİN ÖNEMİ:
Sözlüklerde tecrübe, " bir işi yaparak edinilen bilgiler ve becerileriler " olarak tanımlanıyor.
Tecrübe, daha tecrübeli insanlarla çalışarak ve onları izleyerek elde edilebileceği gibi işleri bizzat yaparak ve yaşayarak da elde edilebilir. Kişinin çeşitli konularda okuyarak, araştırmalar yaparak, denemeler yaparak öğrenmesi ve öğrendiklerini uygulaması ile elde ettiği tecrübeler en değerli ve çok pahalı tecrübelerdir. Bu da ancak o işte uzun zaman harcamayı gerektirir. Bu durumda da yaş faktörü ortaya çıkar. Yaşlı insanların daha tecrübeli oldukları kabul edilir. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü de ortalama yaşam süresi arttığı için insanları 18 yaşına kadar ergen, 18 yaşından 65 yaşına kadar ise genç olarak tanımlıyor. Günümüzde artık 65'in üstündeki yaşlara "orta yaş" deniliyor. İş hayatı için en verimli yaşların da 40-70 yaş aralığı olduğu belirtiliyor.
Gördüğünüz gibi tecrübe uzun zamanda elde edilebilen pahalı ve değerli bir unsurdur. Ancak, tecrübe ve tecrübeli çalışanlar iyi yönetilmezlerse, işletmeler için zararlı da olabilirler. Örneğin tecrübeli insanlar tehditler karşısında daha soğukkanlı olabilirler. Kriz dönemlerinde bu çok işe yarasa da normal zamanlarda deneyimlerine güvenerek olası tehditleri hafife alabilirler. Değişen şartları göz ardı ederek kendilerini her zaman yeterli görebilirler. Daha da kötüsü deneyimlerine güvenerek daha genç ve bakış açıları daha farklı insanlarla işbirliği yapmakta isteksiz olabilirler. "Bizim zamanımızda biz bu işleri bu şekilde hallederdik, eskiden bunlar mı vardı?, biz bunun gibi daha neler gördük, biz nice büyük krizler atlattık " gibi söylemlerle her konuda ön alabilirler. Oysa günümüzde insan kaynakları yönetiminde, üretim yöntemlerinde, iş yapma şekillerinde, pazar şartlarında, globalleşen dünyadaki finansal gelişmelerde o kadar hızlı değişimler olmaktadır ki bu gelişmeler başarı için yılların deneyimlerini yetersiz duruma düşürebilmektedir. Oysa dijital teknolojileri daha iyi kullanan, sürekli öğrenen genç insanlar bu konularda daha çevik, hızlı ve başarılı olabilmektedirler.
Bu nedenle tecrübeli insanlar bir yandan genç insanlarla iş birliği içerisinde olmalı, diğer yandan da mesleklerindeki güncel bilgileri, yeni yöntemleri, yeni çıkan teknolojileri ve teknolojik cihazları, çok iyi takip ederek kendilerini geliştirmelidirler.
EĞİTİMLİ GENÇLİĞİN ÖNEMİ:
Ülkemizde gençlerin çok büyük çoğunluğu orta öğretimi veya yükseköğretimi bitirerek iş dünyasına katılmaktalar. Lise mezunu, meslek lisesi mezunu ya da 2-4 yıllık üniversitelerden mezun olan bu gençler eğitimli iş gücü olarak kabul ediliyorlar. Ancak özellikle ülkemizde iş dünyasıyla eğitim kurumları arasındaki ilişkiler çok zayıf olduğundan, bu gençlerin okullarından mezun olduktan sonra iş hayatına hazır oldukları pek söylenemez. Bu nedenle eğitim, çalışmaya başladıktan sonra da gençlerimizin hayatında önemli bir unsur olarak yer almak zorundadır. İşletmelerdeki insan kaynakları yönetimi bu konuda eğitim ihtiyaçlarını belirleyerek sürekli olarak eğitim programları hazırlamalı ve iş hayatı boyunca eğitimler sürekli olarak devam etmelidir. Çünkü tecrübeli olmayan bu gençlerin en önemli silahı bilgidir.
Diğer yandan değişen dünyada bilginin de tanımı değişmiş bulunuyor. Web sayfalarında, gazete sayfalarında, kitap ya da ansiklopedilerde yazılı olan şeylere günümüzde artık bilgi denilmiyor. Bunlara yalnızca enformasyon deniliyor. Bilgi ise insanın kafasında olan enformasyonlardır. Başka bir deyişle internette her türlü enformasyona kolayca ulaşabildiğimiz için ya da koca bir kütüphaneye sahip olduğumuz için bilgili sayılmayız. Bütün bu kaynaklardan kafamızın içine ne yerleştirmişsek ancak o kadar bilgiliyiz demektir. Hatta bu bile yeterli değildir. Bu bilgiyi kullanmamız da gereklidir. Kafamızın içinde olsa bile kullanılmayan bilginin kimseye faydası olamaz.
Öte yandan kullanılan bilginin güncel olduğundan da emin olmak gereklidir. Çünkü İçinde bulunduğumuz bilgi toplumunda, bilgi de hızla değişime uğramaktadır. Bugün doğruluğundan emin olduğumuz bir bilgi yarın saçma bir şey haline gelebiliyor. Ya da bir fakülteyi bitirerek bir meslek edinmiş, belirli bir bilgi seviyesine gelmiş bir insan, mesleği ve bilgileriyle ilgili değişim ve yenilikleri dört-beş yıl içinde yeterince izlemezse o mesleği kaybetmiş olabiliyor. Bazı mesleklerde bu zaman belki aylarla ifade edilebiliyor.
Bu nedenle günümüz iş dünyasında gençler sürekli öğrenerek, bilgilerini güncelleyerek, öğrendiklerini uygulayarak en az tecrübeli yaşlılar kadar iş yerlerine yararlı olabilirler.
İŞLETMELERDE GENÇ-YAŞLI ÇALIŞAN DENGESİ:
İşletmeler başarılı olmak için, hem deneyimli ve belirli bir yaşı almış insanları hem de genç, eğitimli, bilgili, dijital teknolojilere hâkim insanları bünyesinde bulundurmalıdırlar. Okullarından yeni mezun olmuş bu genç insanları tecrübeli ve konusunda uzmanlaşmış kişilerle beraber çalıştırıp onların da konularında uzman olmaları sağlanmalıdır.
Tecrübeli insanların daha pahalıya mal olduklarını, onların artık zamanlarının geçmiş olduğunu, günümüz şartlarında işletmeye çok katkıları olmayacağını düşünmek çok büyük hata olabilir.
Çünkü tecrübe sahibi olmak için en önce zaman gereklidir. Bilindiği gibi zaman, çok önemli ve çok pahalı bir şeydir. Günümüz rekabet şartlarında işletmelerin öğrenmek için uzun zaman harcamaları doğru değildir. Bu bakımdan deneyimli, tecrübeli insanları kadrolarında bulundurmak çok önemli bir rekabet avantajıdır.
Ancak tecrübeli insanlar, yaşlarına ve deneyimlerine dayanarak gençlerin önünü kesmemelidirler. Gençlere fırsat vermeli, onları cesaretlendirmelidirler. İşletmenin onların gençliğinden ve dinamizminden yararlanmasını sağlamalıdırlar. Unutmamak lazım ki her konuda ve her kararda sadece tecrübeye ve tecrübeli insanlara güvenmek, her şeyin çok hızlı değiştiği günümüz şartlarında başarı için yeterli olmayabilir. Yukarıda da belirtildiği gibi tecrübe doğru kullanılmadığında aynı zamanda tehlikeli bir unsur haline de gelebilir.
Tecrübeli insanlar, her türlü kararı vermek, her işin başında olmaktan ziyade işletmelerdeki genç ve tecrübesiz yeni kuşaklara fırsat verip onları ileri sürdüklerinde onların da iş süreçlerinde oldukça başarılı olduklarını görebilirler. Bu konuda tecrübeli insanlar onlara "koçluk " etmeli ve onların da tecrübe kazanmasında öğretici olmalıdırlar. Böylelikle Tecrübeli insanların yanında yetişen bu genç insanlar okullarında almış oldukları bilgilerle işletmede elde ettikleri bilgileri harmanlayarak kendileri de tecrübeli insan olma yolunda ilerlerler.
Öte yandan bu sürecin tersi de doğrudur ve gereklidir. Yani tecrübeli ve kıdemli çalışanların da yeni nesil X, Y ve Z kuşağı gençlerden öğrenecekleri çok şeyler vardır. Bu karşılıklı bilgi alışverişi ve etkileşim her iki tarafa da katkı sağlar. Böylelikle işletmelerde deneyimli insanlarla genç kuşakların birlikte çalışarak birbirlerini tamamladıkları çok etkin bir insan kaynağı oluşabilir. Çok pahalı olan tecrübe de israf edilmemiş olur.
Sonuç olarak ortalama yaşamın uzadığı günümüzde, işletmeler sağlık açısından herhangi bir sorunu olmayan "yeni orta yaştaki" tecrübeli çalışanlarından yukarıda sözünü ettiğimiz çerçevede olabildiğince yararlanmaya çalışmalıdırlar. Ancak bu uygulama genç insanların önünü tıkayarak değil tam tersine onların önlerini açarak yapılmalıdır.