Öne Çıkanlar Asaf Savaş Akat Global Sanayici İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU Kişisel verilerin korunması kanunu Ergene Havzası arıtma çamuru yönetimi Hababam Sınıfı ÇOSB

İtalya'nın moda, sanat, ticaret başkenti: MİLANO

DR. HİLAL ÜNALMIŞ

Her biri turizmde marka olan İtalyan şehirlerinden Milano ve Verona'dayız bu ay...

Hıristiyanlığın mühürlerinden Duomo Katedrali'nin önünde bir fotoğraf çektirmeden olmaz.

Bir akşam pizza ve İtalyan dondurması yapma kursuna katılmadan hiç olmaz.

Dünya modasını yöneten Milano'dan son model bir giysi ya da ayakkabı-çanta-şapka takım almadan dönmek hiç hiç olmaz...

Scala'ya gidip bir opera izlemeden dönersek zaten Milano'ya gitmiş sayılmayız...

Ama benim gibi daha önce Milano'ya gitmiş biriyseniz bunların hepsini zaten yapmışsınızdır. O yüzden bu defa bol fotoğraf, gözlem, yeni bir Milano fincanı, Verona bardağı ve İtalyan Mutfağı Sertifikası ile döndüm...

Haziranın ilk haftasında dünyaca ünlü İtalyan tenor Andrea Bocelli İstanbul'da konser verirken ben de Milano'da dünyanın en büyük opera kurumlarından biri La Scala'nın meydanda yapacağı halka açık konserine tesadüf ettim. Benim Duomo Meydanında gezdiğim sırada sahne kuruluyordu ve daha önce yapılmış konserlerin ses kayıtları sunuluyordu. Bu şahane müziği dinleyerek dolaşmak bile bana iyi geldi. Milano şehrinin simgelerinden olan 1778'de yapılmış La Scala'nın repertuarı gezginlere de oldukça çekici geliyor.

NÜFUS, YAŞAM MALİYETİ

Milano, İtalya'nın kuzeyinde Lombardia Bölgesinde kurulmuş. Başkent Roma'dan sonra 2. büyük şehir... Nüfusu 1 milyon 400 bine yakın. Çok sayıda oteli var çünkü en çok turist alan şehirlerden biri... Tarihi bir şehir, tarihsever turistler için ilginç ama aynı zamanda ticaret, endüstri, müzik ve kültür merkezi. Dünyaca bilinen en büyük moda şirketlerinin merkezi Milano'da. Bu da Milano'nun pahalı bir şehir olmasına yol açıyor. Temel ihtiyaçların karşılanması maliyetinin bile diğer İtalyan şehirlerinden daha yüksek olduğu belirtiliyor.

TARİHİ YAPILAR İLE MODERN YAPILAR YANYANA

Milano, katedralleri, tarihi binaları ile biliniyor daha çok ama son yıllarda inşa edilmiş gökdelenleri de artık büyük ilgi topluyor. Şehrin merkezinde tabii tarihi yapılar yer alıyor ama çevrede çeşitli şirketlerin adını taşıyan gökdelenler var. Hatta bazılarının mimarisi de ilginç... Bunlardan biri CityLife projesinin bir parçası olarak inşa edilen Libeskind Tower ya da Il Curvo adlı gökdelen... Diğer gökdelenlerden ayrılan özelliği yamuk ve kavisli olması. Polonya asıllı Amerikalı mimar Libeskind tarafından yapılmış bir proje ve 3 yıl önce açılmış... Tam 175 m yüksekliğinde ve 28 katlı. Bu post modern mimari akıma dekonstrüktivizm deniliyor. Bu yamuk binayı arkama alıp bir fotoğraf çektirdim tabii ben de...

MİLANO MODA HAFTASI

Milano dünyanın önemli moda merkezlerinden biri dedik. 2024 Moda Haftası 17 Eylül'de başlayacak 23 Eylül'e kadar sürecekmiş. 6 ayda bir moda fuarı düzenleniyor, tabii 2 mevsim önceden gidiyor moda... Çok sayıda tasarımcı katılıyor. Büyük şovlar yapılıyor. Ben hiç denk gelmedim. Moda Merkezi, dünyanın en büyük moda fuarları burada yapılıyor denilince etrafta gezen insanların son moda giysiler içinde olacağı akla geliyor. Ama hayır, yolda, restoranda, konserde bizim gibi giyinmiş insanlara rastlıyorsunuz. O moda ikonları nerededir, o son moda giysileri ki bazıları itici gelir, nerede giyerler bilmem. Moda haftasına katılmak da kolay değil doğrusu, bir sürü evrak isteniyor. Kendinizi kanıtlamış bir tasarımcı olmanız, şirketinizin olması, vergi veriyor olmanız, markanızın tescilli olması ve önümüzdeki 5 yıl için stratejinizin ne olduğunu açıklamanız isteniyor. Bunun gibi birçok koşul belirleniyor. Yani genç tasarımcılar gideyim de kendimi göstereyim diye kolayına gelemiyorlar. Öyle zamanlarda belki otellerde yer bile bulmak zordur.

Milano'nun merkezi denilen Duomo Meydanındaki Galleria Vittorio Emanuele II yüzyıllar önce yapılmış bir kapalı alan alışveriş merkezi... Bizim kapalı çarşı misali tarihi bir özelliği var... Şu anda dünyanın en lüks markalarının mağazaları bulunuyor. Şöyle vitrinlere bakayım deseniz vitrinde fazla bir şey yok... Tahminimce randevu ile geliniyor. İçeride sizin nerede giyeceğinize bağlı olarak hizmetinizi alıyorsunuz. Ama diğer yerlerde daha orta sınıf için gördüğüm kadarıyla çanta boyları küçük, ayakkabılar yüksek topuklu, bol renkli, ayakkabı çantanın aynı renk olması gibi bir durum artık demode bile sayılabilir. Orta-üst sınıfa hitap eden mağazalarda da giysilerde fildişi rengi gözüme çarptı.

Birkaç gün önce TV haberlerinde duyduğum bir ayrıntıyı da sizleri aktarmak istiyorum. Her biri moda devi olan şirketlerden üçünün üretim merkezine kayyum atanmış... Tam 34 sayfalık bir gerekçe ile çalışanların insanlık dışı koşullarda makinelerin 24 saat aralıksız çalıştırılması gibi iddialar ileri sürülmüş.

PIAZZA DEL DUOMO MEYDANI

Milano'nun merkezi Piazza del Duamo Meydanı dedim ya şimdi neden bu meydan önemli ona değinelim. Dinin yerel halkın hayatında çok önemli olduğu dönemde inşa edilen Duaomo Katedrali, etrafındaki alış veriş olanakları, İtalya'yı birleştiren kral Vittorio Emanuel'in at üzerindeki heykeli, opera binası yaşam alanını oluşturduğu için şehrin merkezi kabul edilmiş. Günümüzde İtalya'ya Afrika'dan gelen sığınmacılar buralarda kuş yemi satıyorlar...

KONGRE MERKEZİ

Ben bu defa Milano'ya EASL (European Association Study of Liver-Avrupa Karaciğer Çalışmaları Birliği) Kongresi için gittim. Davet epostalarında şimdiye kadar rastlanmayan bir uyarı okudum. Çevresel sürdürebilirlik için yanımızda suluklarımızı getirmemiz nazikçe isteniyordu. Sebillerde plastik bardak kullanılmayacağı hatırlatılıyordu. Ben de tabii hemen valizime bir su kabı koydum. Sebillerin yanında bulunan bardaklar kartondu ve onların da daha az kullanılması sağlanacaktı bu uyarı ile... Avrupa yavaş yavaş plastiği günlük kullanımdan kaldırmaya kararlı...

Kongre demişken Milano'nun dev kongre merkezinden de söz etmeliyim... Kongremiz MiCO adlı kongre merkezinde gerçekleşti. İlginç bir bina. Oldukça geniş alanda 18 bin kişilik kongrelere ev sahipliği yapacak donanımda... Çok katlı değil ama geniş alanında 70 konferans salonu ve 54.000 metre kare sergi alanı var...

Ana kongre salonu içindeki küçük toplantılar için kulaklık kullanarak katılma sistemi çalışıyor. Bu sistemde farklı toplantıların sesleri birbirine karışmadan her bir grup kendi içinde toplantısını sürdürebiliyor. Konuşmacının mikrofonu ile dinleyicilerin kulaklıkları frekans ayarları ile eşleşiyor herkes kendi ilgilendiği toplantıyı dinleyebiliyor.

Kongre salonu MiCO'nun mimarisi de ilginçti. Binanın üzerine dev bir kuyruklu yıldız düşmüş gibi inşa edilmiş... Eski Romalılarda kuyruklu yıldızın bir mucizeyi müjdelediği inancı vardı herhalde. Gece renkli ışıklar ile bezenen kongre binası bu kuyruklu yıldız şeklindeki damı ile gerçekten çok hoş bir görsellik sunuyor.

İTALYAN MUTFAĞI SERTİFİKAM VAR ARTIK...

Biliyorsunuz İtalyan Mutfağı dünya mutfakları arasında tanınmış bir mutfaktır. Bizim gibi hamur işini seven toplumlar İtalya'ya gittiklerinde hiç aç kalmazlar... Towns of Italy adı bir “pizza, kornet ve dondurma” yapmayı öğreten kursa bir akşam ekip olarak katıldık. Doğrusu çok eğlenceli geçti. Evimde çeşitli hamur işleri yaptığım için burada da pizzayı gayet kolay yapacağımı düşünmüştüm. Kurs salonuna girdik. Mermer masada hepimiz için ayrı ayrı bir kasenin içinde un ve bir ölçü mayalı su hazırlanmıştı. Hocamızın dediklerini dinleyip ellerimizi gayet dikkatle yıkayıp beyaz önlüklerimizi giydik ve başladık pizza hamurumuzu yoğurmaya... Sonra hocamız ve yardımcı hocalar herkesin hamurunu sırayla toplayıp dinlenmeye aldılar. O arada kornet yapmayı öğrendik. Vanilyayı öyle marketten poşette alıp kullanmak yok, doğrudan vanilya bitkisini kullanarak hazırladık. Ve hamurlarımız dinlendi. Bu sefer sırayla masanın başına geçip hamurumuzu bir orta boy pizza hamuru haline getirmek için çevresine avuç içimizle dairesel hareketler yapmaya başladık. Aaaa bir türlü tam yuvarlak olmuyor, tam oldu derken bir taraf bozuluyor... Neyse hoca beğenince üzerine domates sosumu sürdüm, mozzarelle peynirimi serptim, biraz nane yaprağı biraz biber ile hocama teslim ettim. Doğru fırına...

Şimdi sıra İtalyanların Gelato diye adlandırdıkları dondurma yapmaya geldi... Hızlı bir şekilde süt krema, şeker karıştırılıyor isterseniz meyve eklenip dondurucuya...

İşte pizzam pişti, herkes kendi pizzasını yiyecek. Günün yoğunluğu yüzünden neredeyse hepimiz ciddi açız... Benimki tam yuvarlak olmamıştı ama lezzeti harikaydı. Peynirini biraz fazla koymuşum

Hocam iyi bir Margarita ustası olabileceğimi söyledi. Bir de tam yuvarlak açabilseydim. Pizzadan sonra kendi yaptığımız kornetlerin içinde dondurmamızı da yedik. Epey bir kalori aldık ve akşamın sonunda adımıza hazırlanmış sertifikalarımızı da aldık... Açıkçası bunca yıldır çok sayıda sertifika almışımdır ama ilk kez bir mutfak sertifikam oldu...

LEONARDO DA VİNCİ

Rönesansın en önemli kimliği Leonardo da Vinci bir dönem Milano'da da yaşamış ve o çok meşhur son yemek tablosunu Milano'daki Santa Maria Dele Grazie katedralinin iç duvarına fresk olarak yapmış... Her ne kadar sandalyede oturup masada yemek yemek İsa'nın yaşadığı dönemde olmayan bir sosyal durumsa da, bu yüzden eleştiriler alıyorsa da, eser günümüze kadar gelen en meşhur tablo diyelim. Bugün biraz yıprandığı belirtiliyor, renkler biraz solgun ama her gün binlerce meraklı saatlerce kuyrukta bekleyip ya da günler öncesinden bilet alıp bu esere görmeye koşuyor... Ben de daha önceki bir gidişimde görmüş ve koleksiyonuma üzerinde son akşam yemeği baskısı olan bir fincan almıştım.

Teknik konulara meraklı ve Leonardo'yu seven biriyseniz mutlaka Leonardo da Vinci Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne zaman ayırın derim.

Bu sefer benim kaldığım otelin adı da Leonardo idi... Eh İtalya'da bu ada her yerde rastlayabiliriz.

Şehrin bu kadar birikimi dolayısıyla, Milano'da sanat tarihi ve mimarlık eğitiminin dünyaca önemli kabul edildiğini, günümüzde dünyanın her köşesinden sanat tarihi ve mimarlık konularında eğitim almak için binlerce öğrencinin üniversitelere kabul edildiğini de söyleyebilirim.

TOPLU ULAŞIM, TAKSİ

Milano'da sanki trafik tıkanıklığı çok yoktu. Zaten büyük meydanlara açılan yollarda yaya turist çok yoğundu. Artık kredi kartlarının otobüs içinde geçmesi büyük kolaylık. Bütün büyük ve turistik şehirlerde sanıyorum uygulanıyor. Metrosu dakik çalışıyor, sadece kapıların açılıp kapanması bir dakika içinde oluyor. Bizim ekip metroya bineceğiz derken kapılar kapanıverdi. Yarımız içerde yarımız durakta kaldı. Kahkaha içinde gideceğimiz durağa gittik ve geride kalan arkadaşlarımızın bir sonraki metro ile gelmelerini bekledik.

Avrupa şehirlerinde Türk taksi sürücülerine sık rastlıyoruz ama Milano'da hiç rastlamadım.

VE VERONA

Milano'ya gitmek için Bergamo Havaalanını kullanmıştım. Bu havaalanı Verona ile Milano arasında, aynı uçakta yolculuk ettiğimiz bir genç çift “Verona'ya gidiyoruz” deyince benim de aklım takılmıştı. Milano'ya kadar gelmişken 1,5 saatlik bir kara yolu ile Verona'ya gitmek Romeo ve Juliet’e bir selam çakmak güzel olacaktı. Hem tren hem otobüs sık sık çalışıyor Milano-Verona arasında...

Verona, 260 bin kadar nüfusu olan küçük bir şehir ama bir Orta çağ masalının içine girer gibi oluyorsunuz. UNESCO Dünya Mirası olarak ilan edilmiş... Bir yanda Roma İmparatorluğu kalıntıları, bir yanda Garda Gölü'nün güzelliği, öte yanda Adige nehrinin akışı, aynen doğal güzellikle ama tarihi bir açık hava müzesinde geziyor gibi hissediyorsunuz.

Ayrıca 16. yüzyılda, İngiliz yazar William Shakespeare'nin yazdığı dünyaca ünlü eser Romeo ve Juliet’in geçtiği şehir Verona... Bir an düşünüyor insan 16. yüzyıl koşullarında taa İngiltere'den kalkıp buraya gelerek mi yazmış... İşte bunu bilen yok... Ama Romeo Juliet o bölgenin bir hikayesi... Şu anda Verona şehri zaten bundan çok memnun. Juliet’in Evi diye gösterilen bir hoş ev var önünde de Juliet olduğunu düşünebileceğimiz bir genç kız heykeli...Balkon galiba bu eve sonradan eklenmiş, eh turistler için cazip eklemeler yapılması doğal... Evi izlerken balkonda Juliet’in güzelliğini, Romeo'ya olan aşkının kuvvetini hayal etmek artık size kalmış... Romeo ile Juliet’in yaşları hakkında bilginiz var mı? Delikanlı 17, kızımız da 13 yaşındaymış... Neyse ben de Romeo ile Juliet’e bir selam çakmış oldum.

Roma kalıntıları dedim ya bunların başında şu anda 30 bin kişilik seyir kapasiteli Arena geliyor. Pembe mermerden inşa edilmiş olan Arena büyük konserlere ev sahipliği yapıyor. Buraya gelen turlarda bir gösteri bileti de tur ödemesinin içinde oluyormuş. Opera, konser, tiyatro hangisine denk gelirseniz, keyifli olur tabii.

Taş köprüye bakıp bunca yüzyıl kimler gelmiş kimler geçmiş bu köprüden diye düşünebilirsiniz. Bir de tabii İtalya'da bol olan katedrallere ilgi duyuyorsanız rahat rahat gezme şansınız var.

Verona'da ne yedin diye sorarsanız “arancini” ikram edildi. Daha önce yememiştim pirinçleri kızartıp top gibi şekil vermişler. Domates sosu ve mozzarella peyniri ile yeniyor. Sos ve peynir güzel de kızarmış pirinç bana çok güzel gelmedi. Ben alışık olduğum lezzet, bizim su böreği gibi hazırlanmış lazanyayı tercih ettim. Ayrıca zeytin sanarak yediğim minik meyveler de meğerse olgunlaşmamış şeftali imiş... Buna önce güldük ama zeytin boyutunda şeftaliyi niye yiyip ziyan ettiklerini de pek anlamadım...

Verona'yı sevdin mi derseniz evet çok sevdim... Bu sefer hızlı bir ziyaret oldu sadece Verona için gelmek, keyifle dolaşmak ve tarihi arenada bir konser dinlemek isterim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner114

banner113

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner107

banner106