GİRAY DUDA
Uluslararası denetim, danışmanlık firması Deloitte, dünya futbol endüstrisinin ana unsurları olan büyük futbol takımlarının gelir ve giderlerini sıralayan yeni araştırmasını kamuoyuna sundu. Yan sütunlarda sunduğumuz bu raporla ilgili ayrıntıları, Deloitte Türkiye futbol endüstrisi uzmanı Cem Sezgin’e sorduk.
- Sayın Sezgin, Futbol Para Ligi’ni 21’incisini yayınladınız. Hem dünya hem de Türkiye için ayrı ayrı araştırma mı yapıyorsunuz?
- Bu çalışma dünyaya mal olmuş bir rapor. İngiltere’de işi sadece Spor Ekonomisi olan özel bir ekip var. Futbol kulüplerine ve şirketlerine, sponsorlara, olimpiyat komitelerine danışmanlık hizmeti veriyorlar. Birazcık spor kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla, spordaki başarı ile gelir arasındaki ilişkiyi de ön plana çıkaran bir çalışma bu. Türünün ilk örneği ve 21 yıllık geçmişiyle geleneksel hale geldi.
Avrupa’da her yılbaşında bu raporun yayınlanması merakla beklenir hale geldi. Kimin kaçıncı sırada olduğunu görmek istiyorlar. Avrupa futbol kulüpleri dünya futbolunu domine ettikleri için listeye de en çok Avrupalı kulüpler giriyor. Belki ileride örneğin Çin kulüpleri de girebilir.
Türkiye’deki kulüpler de başarılarına göre bu rapor ve sıralamada yer alıyor. Biz Türkiye’de özellikle son yıllarda Türk takımları açısından durumun ne olduğuna bakıyoruz. Ayrıca Türkiye’de çok ciddi biçimde büyük Avrupa kulüplerini takip eden bir kitle var. Bunların bir kısmı neredeyse fanatik taraftar denilecek kadar tutkulu. Televizyonlarda maçlarını kaçırmayan ve fırsat buldukça yurt dışındaki maçlarına da giden, sosyal medya hesaplarında bu takımları sahiplenen, perakende ürünlerini alıp kullanan bir kitle var. Yani sadece Türk kulüplerini değil, Manchester United, Barcelona, Bayern Münih ve Chelsea ne yapmış onu merak eden kitle var. Türkiye’de ciddi biçimde global futbol konuşan bir kitle var.
TÜRKİYE’DE DANIŞMANLIK YAPIYORUZ
- Deloitte Türkiye’nin Futbol ya da Spor Endüstrisi adıyla ayrı bir birimi var mı?
- Hayır. Türkiye’de böyle bir birim yok ama yan dal olarak bu konuda uzmanlaşmış insanlar var. Biz sadece bu tarz araştırmalar yapıp kamuoyunu bilgilendirmek değil, çeşitli federasyonlar, kulüpler ve spor işinin içinde yer alan diğer kuruluşlara da hizmet veriyoruz. Örneğin bir şirket gelip bize ‘benim şu şartlarda şu takıma sponsor olmamın faydası ne olur’ diye soruyor. Türkiye bir uluslararası organizasyona ev sahipliği yapmak istediği zaman ilgili komitenin destek almasına, futbol kulüplerinin kendilerini yeniden yapılandırmalarına, yeni strateji saptamalarına biz destek olabiliyoruz.
AVRUPA FUTBOLU BİR NUMARA
- Bu araştırma dünya futbolunun tümünü kapsayan bir araştırma. Ama sıralamaya bakınca sanki sadece Avrupa’yı kapsıyormuş gibi gözüküyor. Daha önce Brezilya takımlarının da girdiğini söylediniz. Güney Amerika ülkelerinin geleneksel futbol yeteneği biliniyor. Çin futbolda iddiasını ortaya koydu ve dünya starlarını toplayarak dikkat çekiyor. Diğer taraftan Amerika Birleşik Devletleri futbolu keşfetti. Artık Amerikalılar sahalara gidip futbol seyrediyor, futbol maçları televizyonlardan yayınlanıyor. Bunlara rağmen Avrupa en önde duruyor değil mi?
- Evet, öyle. Çünkü bazı şeyler zamanla oluyor. Futbolda ileri ülkelerde bir gelenek, sahiplenme ve yoğun ilgi var. Dünyayı tek tek ele alacak olursak, Güney Amerika, kulüpler bazında çok ilgi çekmeyen, maçları dışarıda yayınlanmayan, ekonomik bakımdan potansiyeli küçük olan, daha fakir bir kıta. Bırakın kulüpleri, milli takımlar düzeyinde bile inişe geçmiş durumdalar. Avrupalılar onlara göre daha önde, daha başarılı. Futbola estetik veriyorlar ama çok fazla bilimsellik, yenilik katmıyorlar. Güney Amerika’nın en iyi futbolcuları zaten Avrupa’da oynuyor. O nedenle Güney Amerika, Avrupa ile kıyaslanamayacak kadar geride duruyor. Fakir oldukları için futbola bir Avrupalının harcadığı kadar para harcayamıyorlar. Avrupa’da 50 tane ülke var ama Güney Amerika’da 20 ülke var. Yani her bakımdan baktığınızda kıyas bile götürmüyor.
ÇİN FUTBOLU YENİ HAREKETLENİYOR
Çin’in potansiyeli çok büyük. Nüfus olarak baktığınızda dünyanın en kalabalık ülkesi ve futbola çok para yatırıyor. Başkası 90 bin kişilik stadı doldurabilirse Çin takımlarının 190 - 200 bin kişilik statları doldurması çok zor değil. Çinliler sadece kendi kulüplerine değil Avrupa kulüplerine de çok ciddi yatırım yapıyorlar. Geçenlerde bir İtalyan kulübünün Çinli sahibi iflas etti. Çin, futbolu öğrenme, anlama safhasında. Bu listeye girebilmek için köklü ve başarılı bir kulüp olması, ülkesinde de futbola büyük ilgi olması gerekiyor.
ABD’DE FUTBOL 4’ÜNCÜ SIRADA
Amerika’da şu anda futbol birinci sıradaki spor değil. Amerikan futbolu, beyzbol, basketboldan sonra geliyor futbol. Mesela Amerikan basketbol ekonomisi muazzam derecede büyük. Ama futbol için aynı şeyi söyleyemeyiz. Futbol, basketbol düzeyine gelirse listemizde iddialı olurlar. Bir yandan da baktığınızda sadece bir ülke. Avrupa’daki gibi çok sayıda ülkenin birbiriyle rekabeti ve bunun yarattığı keyif ABD’de yok. Avrupa futbolu, her yıl farklı farklı ülkelerin bir araya gelip farklı zevkler yarattığı bir ortam. Asya, Güney Amerika aynı türde heyecan verici, büyük organizasyonlar yaratamıyor. O nedenle marka değerleri de küçük.
Şu anda listemizde Çin’den takım yok ama belki yarın olabilir. Fortune 500 listesinde 30 - 40 yıl önce bir tane bile Çin şirketi yok iken bugünkü liste çok farklı. Futbol para liginde önümüzdeki yıllarda Çin takımlarını görebiliriz ama çok yakın zamanda olması kolay gibi gözükmüyor. Bir kulübün ilk 20’ye girmesi için minimum 200 milyon Euro ciro yapması gerekli.
CİROLAR HER YIL YÜZDE 5-10 BÜYÜYOR
- Bu rakam yıldan yıla artıyor değil mi? Geçmiş yıllarda bu kadar para kazanmasa da bizim takımlardan listeye girenler olmuştu.
- Evet, bizden girenler olmuştu. Bu rakam, 10 yıl önce 100 milyon euronun biraz daha altındaydı. 10 yılda ikiye katlandı. Her yıl da ilk 20’ye giren takımların toplam ciroları yüzde 5- 10 dolayında büyüyor. 2017’de toplam cirolarında yüzde 6-7 oranında büyüme oldu. Seneye muhtemelen bu daha da artacak. Onları yakalamak giderek zorlaşacak.
Geçmişte bizim takımlarımız girdiğinde şöyle bir durum olmuştu. Ya düzenli başarı, yani birkaç sene üst üste Şampiyonlar Ligi’ne gitmişlerdi. Ya da hem şampiyon olup hem de Şampiyonlar Ligi’ndeki başarı denk gelmişti. Türk takımlarının bu ikisini başarması çok kolay olmuyor.
Beşiktaş geçen sezon Avrupa’daki başarılarıyla iyi para kazandı. Türkiye’de şampiyon olduğu için iyi para kazandı. Ürün satışları yüzde 50 dolayında arttı. Tüm bunlara rağmen kıl payı farkla ilk 30’a girmeyi kaçırdı.
BEŞİKTAŞ İLK 30’U KIL PAYI KAÇIRDI
- İlk 30’a girebilen takımların cirosu ne kadar olmalıdır?
- Onların da 150 milyon euroluk ciroyu yakalamaları gerekiyor. Beşiktaş çok küçük bir farkla kaçırdı. Fenerbahçe bu listede bayağı geride. Galatasaray ondan da geride. Onların birisi 40’larda birisi 50’lerde.
Aslında Beşiktaş’ın kaçırması tamamen şanssızlık. Öyle bir döneme denk geldi ki, tam o sezonda İngiltere futbolunda naklen yayın ihalesi yenilendi. Öyle olunca, kent nüfusları 200 bin dolayında olan takımlar bile sırf Premier Lig’de oldukları için bu listeye girdiler.
TL ÇOK DEĞER KAYBETTİ
- Bir de kazanılan paranın cinsi çok önem taşıyor değil mi?
- Elbette. O dönemde Türk Lirasının çok büyük değer kaybetmesi Beşiktaş’ın başka bir şanssızlığıydı. UEFA’dan gelen parada problem yoktu. Çünkü bu zaten Euro bazındaydı. Karşı taraf da siz de Euro kazanıyorsunuz. Futbolcu satışları Euro üzerinden oluyor. Naklen yayın ihalesi bizde ABD doları üzerinden oluyor. Orada kaç liraya fiks edildiğine bakmak gerekli. Onda da çok fazla sıkıntı olduğunu düşünmeyelim. Ama bizim naklen yayın ihalemiz İngiltere’den bir sene sonra yenilendi. Etkilerini ilk kez bu yıl göreceğiz.
Türk Lirasının son yıllardaki kaybı çok büyük oldu. Sizin TL gelirleriniz var. Kulüp mağazalarından aldığınız her şeye TL ödüyorsunuz. Avrupalılar ise Euro veya pound ödüyorlar.
Bir de maç günü gelirlerimizde sıkıntı var. Çok güzel statlar yaptık ama içlerini dolduramıyoruz. Büyük şehirlerde çalışma günlerinde yapılan maçlara gitmek kolay olmuyor çalışanlar için. Birçok terör olayı yaşandı. Futbolda şiddetin önüne geçilmiyor. Saha ve tribün kapatma cezaları çok fazla. Takım birkaç maçta kötü sonuç alırsa taraftarlar küsüp maça gitmiyorlar.
DORTMUND’UN STADI HER MAÇTA DOLUYOR
- Almanya’da Dortmund her yıl şampiyon mu oluyor? Orada bir Bayern Münih gerçeği var. Dortmund yıllardır şampiyon olamıyor. Ama 68 bin kişi o stadı her maçta dolduruyor.
Türkiye’de üç büyüklerin Pasolig kart sahibi sayısı 600 bine yaklaşıyor. Yani ortalama 50 bin kişilik statları 10 defa doldurma şansınız var. Buna rağmen statların neden dolmadığını kulüp yönetimlerinin düşünmeleri gerek. Antalya, Bursa gibi nüfusu 1 milyonun üstünde olan kentlerdeki yepyeni statlar da ayda iki kez yapılan maçlarda dolmuyor. Bu statlar dolarsa Türk takımlarının gelirleri bir hayli artacaktır.
İNGİLTERE’DE HERKES FUTBOLU SEVİYOR
- Şunu da öğrenmek istiyorum. İngiltere futbolu dünyada oldukça ağır basıyor. İleriki yıllarda da İngiliz hakimiyeti aynen sürecek mi? Ne gözüküyor şu anda?
- İlerisi için şu andaki trende bakabiliriz. İngiliz kulüpleri her zaman ilk 20’ya 6-7 takım soktular. Son yıllarda bu sayı 9-10’a çıktı. Bunun nedeninin sadece naklen yayın geliri olduğunu söylemek mümkün değil. Aslında Brexit sonrasında Sterlin değer kaybetti.
İngiltere’nin sürekli Şampiyonlar Ligi’ne yolladıkları kemikleşmiş takımlar var. İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa’da iki takım var bu şekilde ama İngiltere’de sayı 4-5’e çıkıyor. Mesela Arsenal’e bakın bir kez final oynamasa da her yıl gruplara katılıyor. Çok varlıklı bir Londra takımı. Stadı her maçta doluyor. Ticari ürünleri satıyor ve iyi sponsorluklar yapıyor. Her sene gruplardan çıkarak kasasına ciddi bir para koyuyor.
Ama öte yandan Juventus’a bakın. Son iki yıldır Şampiyonlar Ligi finali oynadı. Burada kupayı kazanamasanız da final oynayanlara çok büyük para veriliyor. Bu çok köklü takım sıralamada 10 - 11’e doğru geriliyor. Yani Juventus bile rekabet edemiyor İngiliz kulüpleriyle. İngiltere kulüplerinin dominant tutumlarının devam edeceğini düşünüyorum. İngiltere’de herkes futbolu seviyor ve futbolun beşiği olduğunu gösteriyor. Belki uzun süreden beri uluslararası turnuvalarda başarılı değiller ama Avrupa kulüpler düzeyinde size bunu hissettiriyorlar. Futbol orada gerçekten bir kültür ve tüketilen bir değer.
DÜNYA TARAFTARLARI DA GELİR SAĞLIYOR
- Son zamanlarda Avrupa’nın büyük kulüplerinin dünya taraftarları da onlara önemli katkılar sağlıyor değil mi?
- Evet, bu kulüplerin dünyanın her tarafında önemli sayıda taraftarları var. Her ülkede kendisinin Barcelona taraftarı olduğunu söyleyen futbolseverler var. Taraftarlığın sempatizanlığın ötesinde bir şey olması size gelir olarak geri dönüyor. Online mağazalardan ürünler satın alıyorlar. İngiliz takımları bu şekilde dünya takımı oluyorlar ve sonuçta Premier Ligin değeri artıyor. Çünkü naklen yayın havuzu daha fazla ülkeye hitap ediyor ve daha fazla para kazanıyorlar.
TARAFTAR BAŞARISIZLIĞI KABUL ETMİYOR
- Türkiye’de sizin böyle bir araştırma yapmanıza dayanarak gelip danışmanlık isteyenler gerçekten oluyor mu?
- Evet oluyor. Ama gerçekten isteyenler oluyor mu derseniz orada sorunlar var. Örneğin bir kulüpte yeniden yapılandırma işine girmek, bunun arkasında durmak ve gerekli aksiyonları yapmayı zorunlu kılıyor. Belli öğrenilmişlikler geride bırakılmalı. Açıkçası kulüpler profesyonelce yönetilmiyor. Bu kulüplerin bir kısmı halka açılmış durumda. Milyonlarca yatırımcıları var. Ekonomik olarak ciddi yerler kaplıyorlar. Ama bir kulübün içine girdiğinizde oranın bambaşka bir dünya olduğunu görüyorsunuz. Elbette spor kulüplerini bir banka, çimento fabrikası ya da beyaz eşya fabrikası gibi yönetemezsiniz. Ama yine de her şeyin bir dengesi var.
YÖNETİMLER TARAFTAR BASKISINI KALDIRAMIYOR
Türkiye’de kulüplerin durumuna bakıp doğrudan yöneticileri suçlamamak gerekiyor. Günahın yüzde 50’si onlarınsa yüzde 50’si de taraftarların. Çünkü taraftarlar başarı konusunda çok sabırsızlar. Kısa vadede acı ilaç içmeyi ve belli bir dönem başarısız olmayı kabul edemiyorlar. Her zaman her şey çok iyi olsun istiyorlar. Taraftarın bu baskısını başkan ve ekibi kaldıramadığı için başta transfer politikasında olmak üzere mali disiplin ve sosyal disiplinden çıkıyorlar.
Sosyal medya ile birlikte bu konu bambaşka bir duruma geldi. Yönetmesi de çok zor. Her türlü faaliyeti o kadar göz önünde olan, görünürlüğü o kadar yüksek ki bu kulüplerin. Kulüplerle ilgili her şey her saniye sosyal medyada üst trend olarak yer alıp bazen günlerce tartışılıyor.
FUTBOLCULARA ÇOK YÜKSEK PARA ÖDÜYORLAR
- Kulüpler o kadar hızla borçlanıyorlar ve borçları o kadar büyüyor ki, en yüksek başarıyı kazanıp Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olsalar bile kazandıkları para borçlarının ancak bir kısmını karşılayabilecek. Yani bu borçları hiçbir biçimde kapatma olanakları yok gibi görünüyor. Bunu nasıl çözebilecekler? Kulüpleri batık düzeyde borca sokanlar genel kurulda aklanıyorlar ve yeni gelenler de onların kaldığı yerden devam ediyor. Borçlanma Avrupa’da da böyle mi gidiyor? Bunun düzelmesi olasılığı var mı?
- Borçlanma tabii ki sadece Türkiye’deki kulüplere özgü bir şey değil. Avrupa ve dünya futbolunun önemli bir problemi. Türkiye bunun acısını en çok çekenlerden birisi. Aslında biraz finansal analiz bilen, mali tabloları yıllara sari olarak inceleyenler için resim çok net. Gelirleriniz artıyor ama borçlarınız daha çok artıyor ve makas giderek açılıyor. Bu borçları kapatmanız mümkün olmuyor. Türkiye’de bu giderlerin içerisinde finansman maliyetlerini de dikkate almak gerekiyor. Kulüpler, kazandıkları paraları faiz ödeyerek bitiriyorlar.
Öte yandan, futbolcuların transfer ücretlerinin tavanının olmadığı bir ortamda sizin kazançlarınızın maksimum bir değeri var. Tüm kupaları kazanıp ürün satışlarını yüzde 100 artırsanız bile, futbolculara o kadar çok para veriliyor ki iki yakanızı bir araya getiremiyorsunuz.
RÜYA SENARYO
Çok borçlu kulüplerin önlerinde birkaç senaryo var. Aşırı romantik iyimser bir senaryo şu. Altyapıya çok önem verip futbolcuları kendileri yetiştirirler veya dışarıdan genç yetenekleri alırlar. Bir dönem Porto ve Benfica’nın yaptığı gibi bu futbolcuları çok güzel parlatıp satarlar, iyi kazanç sağlarlar. Onları bir dönem oynatıp sportif başarıya ulaşırlar ve buradan da para kazanırlar. Giderleri de çok iyi kontrol ederler. Gelir gider dengesini dikkatle yürüterek uzun dönemde borçlarını kapatırlar. Bu bir rüya senaryodur. Hiç kolay değildir.
Porto bu yolu tercih etti. Yetiştirdiği starları oynattıktan sonra sattı. Borçları kapattı ama şu anda Benfica’nın gerisine düştü. Bunları yapmanın bedeli var.
SATACAK MALINIZ VARSA SATABİLİRSİNİZ
- Benzeri bir durum Gençlerbirliği için de sözkonusu. Ben rahmetli İlhan Cavcav’ın politikasını beğeniyorum. Spor kulüplerinin büyük borçluluklarını anlayamıyorum. Ama tabii ki önemli sportif başarılar da kazanılmıyor.
- Evet, Gençlerbirliği’nin sportif başarısı yok. Bu yıl düşmesi ihtimali bile konuşuluyor.
Peki buradan nasıl çıkarız konusuna gelirsek, Galatasaray’ın yaptığı gibi, Riva’daki arazilerin satışından iyi para kazanarak borç ödemek mümkün olabilir. Ama elbette her takımın böyle bir malvarlığı da yoktur. Ayrıca bugün malları sattıktan sonra, aynı yönetim tarzını sürdürünce borç yeniden büyüyecek ve bu kez satacak şey de bulamayacaksınız. Öte yandan futbol kulüpleri aslında bir gayrimenkul yatırım şirketleri değil. Yasa gereği kuranlar da var ama ana faaliyet alanları bu değil.
Halka arza giderseniz orada da satabileceğiniz bir limit var. Zaten kulüplerin içtüzüklerinde de bu oran sınırlandırılmış durumda. Hisselerin tümünü satabilme olanağı bulsanız da bu bir geçici çözüm. Hepsini sattıktan sonra ne yapacaksınız?
ZENGİNLER SATIN ALABİLİR
- Türk kulüplerinin el değiştirme olasılığı var mı?
- Türkiye’de zaman zaman konuşulan, Çinli ve Katarlı zenginlerin gelip kulüpleri alması mümkün olabilir. Avrupa kulüplerinde gördük ki böyle bir yola gidildiğinde çok iyi sonuçların yanı sıra çok kötü sonuçlar da ortaya çıkabiliyor. Çok tartışmalı bir konu. Bu durumda Türk insanının çok kolay sindiremeyeceği bir yapı ortaya çıkıyor.
Yöneticilerin cebinden para koymaları da sözkonusu olabilir ve Financial Fairplay kuralları ona da sınırlamalar getirdi. Bu hem eskiye dönüş oluyor ve kimse de artık bunu yapmıyor. Rakamlar artık kişilerin altından kalkabileceği kadar küçük değil. Bunu dolaylı olarak yapanlar var. Örneğin, fanatik bir iş insanı çok iyi bir sponsorluk anlaşması ile kulübe katkı yapabilir. Bu yöntem Türkiye’de uygulanmaya başlandı.
YATIRIMCILARIN BİR KULÜBE YATIRIM YAPMASI ÇOK İYİ
- Bu sıkıntı, global düzeyde futbol endüstrisini ciddi biçimde etkiliyor. Bunun olumsuz etkilerini Türkiye’nin herhangi bir ilçesinin örneğin BAL liginde oynayan takımlar da hissediyor. Futbolcular, sınır tanımayan bir biçimde bugün Türkiye’de, yarın Arjantin’de futbol oynuyorlar. Trilyonerlerin yönettiği kulüplerin bunlara verdiği hesapsız paralar, genel olarak piyasayı yükseltiyor. Sözünü ettiğimiz BAL liginde oynayan takım bile başarı için yabancı futbolcu transfer ederek bunlara normalin çok üstüne para ödemek zorunda kalıyor. Bu maliyet artışının önüne nasıl geçilecek?
- Piyasalarda dengeyi bozacak her türlü müdahale kimine az kimine çok ama herkesi olumsuz etkiliyor. Buna ben piyasa bozuculuk diyorum. Yatırımcıların gelip bir kulübü alıp altyapı ve süreklilik için yatırım yapması bence çok iyi. Örneğin Chelsea’de böyle bir faaliyeti gördük. Öte yandan kulüplerin düzelmediği, başarı kazanamadığı ve yatırımcıların da iflas ettiği girişimleri de gördük. En kötü senaryo da bu.
UEFA ve FIFA’nın önümüzdeki yıllarda futbol endüstrisi açısından yaşamsal önemdeki bu konuya el atarak düzenleme yapacaklarına inanıyorum.