İki ay önce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) yönetim kurulunda “Yerel Gazetecilik Eğitim Semineri”nin yıl sonu toplantısının konuşmacılarını belirlerken Başkan Vekili Turgay Olcayto öneride bulundu:
- İlk gün sabah oturumunda Başkan Yardımcımız Vahap Munyar Türk ekonomisinin durumunu anlatsa iyi olur.
O program doğrultusunda geçenlerde iki günlük semineri gerçekleştirdik. İlk gün sabah oturumunda söze şöyle girdim:
O program doğrultusunda geçenlerde iki günlük semineri gerçekleştirdik. İlk gün sabah oturumunda söze şöyle girdim:
- İktidar partisiyle organik bağım yoktur. Oy anlamında da bir bağım olduğunu söyleyemem. Konuşmamı bunu bilerek dinlemenizi rica ediyorum.
Ardından Türk ekonomisinin bir fotoğrafını çekmeye çalıştım:
- 2011’in ilk 9 ayındaki yüzde 9.6’lık büyümeyle dünya rekoru kırdık. 73 milyon tek tek cebinde hissetmese de kişi başına gelirimiz 10 bin doların üzerine çıktı. İlk 11 aylık bütçe oldukça başarılı. Avrupa’nın önde gelen ülkeleri işsizlik rekorları kırarken, bizde işsizlik yüzde 9’un altına indi, son 10 yılın en düşük düzeyini gördük.
Sonra da başta Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, OECD olmak üzere, bütün uluslararası kuruluşların da gündeme getirdiği en sorunlu konuya dikkat çektim:
- Cari açık yılı 71-72 milyar dolarla tamamlıyor. Aslında bir ara 80 milyar dolara çıkabileceği tedirginliği yaşandı ama döviz kurlarındaki yükselmenin etkisiyle ithalat biraz yavaşladı. 80 milyar dolara çıkmasından kurtulduk. Ancak, cari açık her an sorun yaratabilecek patlamaya hazır bomba gibi karşımızda duruyor. Hükümet, “finanse edilebildikçe cari açık sorun yaratmaz” havasında olsa da, bu konuya dönük önlemler almak gerekiyor.
Hükümetin cari açıkla ilgili planlarından da söz ettim:
Hükümetin cari açıkla ilgili planlarından da söz ettim:
- Hükümet cari açığı biraz olsun düşürebilmek için uluslararası yatırım çekme çalışmalarında işin bu yönüne dikkat etme kararı aldı. Örneğin Fatih Projesi kapsamında okullarda bedava dağıtılması planlanan tablet bilgisayarlar için Türkiye’de üretim yapılması şartı koşuyor.
Konuşmayı daha fazla uzatmadan soru-yanıt bölümüne geçtim. Anadolu’nun çeşitli illerinden meslektaşlarımın ısrarlı elleri kalktı. Hemen hepsinin itirazları vardı:
- Öylesine olumlu tablo çizdiniz ki, başka bir ülkede yaşıyor olmalısınız. Nerede bu 10 bin doları aşan kişi başına gelir Allah aşkına?
- Öylesine olumlu tablo çizdiniz ki, başka bir ülkede yaşıyor olmalısınız. Nerede bu 10 bin doları aşan kişi başına gelir Allah aşkına?
Aslında bu tür itirazları bekliyordum ama koro halinde değil. Yanıt vermek üzere söze girdim:
- Bakın, kişi başına ortalama gelir 10 bin doları aştı. Ancak, gelir dağılımında özlenen adalet sağlanmış değil. Bu yüzden toplumun önemli bir kesimi bunu hissedemiyor.
İtirazlar kesilecek gibi değildi, bunun üzerine örnekleme yoluna başvurdum:
- Cebinde iki telefon olan kaç kişi var?
Kalkan ellere baktım, 60-70 kişinin bulunduğu salonda 6-7 el havadaydı:
- Bu salonda 6-7 kişinin cebinde iki telefon var. Bu, ulaşılan genel refahın bir göstergesidir.
Siirt’ten bir gazeteci söz aldı:
- Cep telefonu hangi refahın göstergesi olabilir ki? Benim memleketimde evine ekmek götüremeyen birçok insan var.
Bir başka meslektaşım, özelleştirmeleri anımsattı:
- Sata sata memlekette varlık bırakmadılar, neden sıfırdan yatırım çekilemiyor?
İtirazlar epey uzadı, bir bölümüne dilim döndüğünce yanıt verdim. Oturum tamamlandığında bir kez daha şunu anladım:
- Türkiye’de birçok kesim, iyi yapılana, “iyi” deme olgunluğuna bir türlü erişemiyor...
Ana muhalefet partisi başta olmak üzere, iktidar partisinin karşısında duranlar, her yapılana olumsuz gözle bakma yolunu seçiyor...
Gelin yeni yılda tarz değiştirelim, olumluyu-olumsuzu açık yüreklilikle ortaya koyalım...
Türkiye’nin nasıl değiştiğini hep birlikte görelim...
İyi yıllar...
Silueti önceden belirleyip binaları yıkmasak olmaz mı?
Geçenlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’la bir sohbet toplantısına katıldım. Bir ara başta İstanbul olmak üzere kentlerin siluetini bozan binalardan açıldı. Bayraktar net tavrını koydu:
- Birkaç sorunlu bina yıkılsa, kimse silueti bozan bina yapmaya kalkmaz.
- O binalara başlangıçta izin verenlerin hiç mi hatası yok?
- Kimileri verilen izinleri aşan şeyler yapıyor.
- Bir inşaat şirketi yurtdışında yapacağı proje için kentin yetkilileriyle buluşmuş. Projeyi hemen bilgisayar ortamına şehrin planlanan bölgesine yerleştirip incelemişler. Gereken itiraz ve önerilerini o aşamada ortaya koyup, yapılan değişiklik sonrası izin vermişler. Bizde de böyle bir yönteme başvurulamaz mı?
- Olabilir ama bizde genellikle alınan izinler sonrasında projeyi orasından burasından çekiştirmeye kalkıyorlar. Ortaya bu durumda silueti bozan binalar çıkıyor.
Bayraktar, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanlığı döneminde 500 bin konut projesine öncülük yaptı...
Şimdi aynı kararlılıkla silueti bozan bina yıkımına yüklenebilecek mi?