Öne Çıkanlar KOSGEB BAŞKANI Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu Asaf Savaş Akat Global Sanayici Proje bazlı teşvikler KPMG şirket ortağı Emrah Akın

İmalat sanayi şirketleri daha iyi sıçrama yapıyor

GİRAY DUDA

TÜSİAD-Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu’nun hazırladığı Sıçrama Yapan Şirketler Raporu Nisan ayı içinde kamuoyuna açıklandı. Türkiye’de hızlı büyüyen şirketleri çeşitli yönlerden inceleyen ve büyüme niteliklerine göre sınıflandırmalar yapan raporu hazırlayan akademisyenlerle bu çalışmanın ayrıntılarını konuştuk:

- Sayın Doç. Dr. İzak Atiyas ve Doç. Dr. Ozan Bakış, Sıçrama Yapan Şirketler raporunu sizler hazırladınız. Bu çalışmayı yaptıran TÜSİAD - Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu ne zaman kuruldu?

- Sabancı Üniversitesi – TÜSİAD Rekabet Forumu (REF), TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi’nin ortak girişimi ile Mart 2003 yılında kurulan bir araştırma merkezi. Biz, Türkiye’nin rekabet gücü, onun zaman içindeki evrimi, verimlilik, ihracat, yabancı sermayenin konumu gibi alanlarda çalışıyoruz. Örneğin geçen yıl ‘Hangi tipte şirketler en çok iş yaratıyor” konulu bir çalışma yaptık. Dolayısıyla şirketlerin istihdam yaratmadaki rolüne ilişkin araştırmalar da yapıyoruz.

Web sitemizde sektörel göstergelerimiz var. Farklı ürünlerdeki ve farklı sektörlerin rekabet gücünü ortaya çıkaran endeksler türetilmesine izin veren bir web sitemiz var. Araştırmacılar bunları kullanıyor. Verilerini, Birleşmiş Milletler dış ticaret veritabanından alıyoruz. En son geçen yıl yeni milli gelir serisi yayınlandıktan sonra bunu kullandığımızda sektörel verimliliklere ne olmuş diye araştırdık. Genellikle verimlilik, ihracat ve bunların zaman içindeki evrimi üzerinde çalışıyoruz diyebiliriz. Birkaç yıldır daha çok firma verisi kullanıyoruz.

TÜİK’İN VERİLERİNDEN YARARLANIYORUZ

- Böyle bir araştırmada en önemli sorun galiba doğru, sağlıklı, düzenli veri bulmaktır değil mi? Bunları nasıl sağladınız?

- Bu konuda TÜİK’e hep teşekkür ediyoruz. TÜİK’in hazırladığı, temizlediği ve akademisyenlere sunduğu firma düzeyinde veritabanları var. Bizim en çok kullandığımız firma düzeyinde yıllık sanayi istatistikleridir. Tarım dışı, çalışan sayısı 20’den fazla olan tüm firmaları kapsıyor. Çalışan sayısı 20’nin altında olan firmaları da örneklemler şeklinde gösteriyor. Ama temsiliyet gücü olan örnekler. Biz de o verileri kullanıyoruz.

Bunun yanında ayrıca yine firma düzeyinde dış ticaret veritabanı, inovasyon veritabanı da var. Bunların hepsi akademisyenlerin kullanımına açık zaten. Sözünü ettiğimiz araştırmaların hepsini de bu verileri kullanarak yaptık. Bunlar eldeki en iyi veriler. Şimdi yeni bir veritabanı daha kullanıma açıldı yavaş yavaş. Sanayi Bakanlığı, Girişimci Bilgi Sistemini hizmete soktu. Objektif yapıda ve fakültelerle yapılan protokoller çerçevesinde işleyen bir düzen var. Dolayısıyla biz bu verileri kullanıyoruz.

BEŞ YILDA İSTİHDAM VEYA CİROSUNU KATLAMALI

- Siz bu araştırmada esas olarak o dönemki KOBİ tanımına giren şirketleri ele aldınız değil mi?

- Bizim ‘Sıçrama Yapan Şirket’ diye bir tanımımız var. O tanım şöyle: Ya ciro temelli ya da çalışan sayısı temelli, 5 yıl içerisinde ya çalışan sayısını ya cirosunu ya da ikisini birden iki katına çıkarmış olması lazım. 5 yıl sonunda da KOSGEB tanımına göre büyük şirket haline gelmiş olması lazım. Bunun dışında, çalışan sayısının en az 240 olması veya cirosunun 2015 fiyatlarıyla en az 40 milyon TL olması gerekiyor. Çerçeveyi böyle kurduk. Böyle kurunca, bu tanımın yakaladığı firmaların önemli bir bölümü gerçekten KOBİ oluyor. KOSGEB’e göre KOBİ tanımı biliyorsunuz çalışan sayısı 250’nin altında veya cirosu 40 milyon liranın altında olan şirketleri belirtiyor. Dolayısıyla incelediğimiz firmaların büyük bölümü KOBİ başlayıp dönem sonunda büyük şirket haline gelmiş firmalar. Aralarında başlangıç döneminde de büyük olan şirketler var ama bunların oranı oldukça düşük. Genelde şirketlerin yüzde 85 – 90’ı başlangıç yılında KOBİ.

ŞİRKET TİPOLOJİLERİ ÇOK FARKLI

- Kısa süre önce Başbakan KOBİ tanımının değişeceğini ve üst sınırın 125 milyon TL’ye çıkacağını söyledi. Bu duruma göre sizin neredeyse tüm şirketler KOBİ kapsamına giriyor.

Siz şirketlere sıçrama, gelişme durumlarına göre çeşitli adlar da vermişsiniz karınca, kaplumbağa, tazı ve at diye. Neden böyle bir tanımlamaya gerek duydunuz?

- Beş yılda yüzde 100 büyüme ve dönem sonunda büyük olma kıstasını kullandık bu araştırmada. Bu kıstası çalışan sayısı temelinde yaptığınızda ortaya çıkan şirket tipolojisi çok farklı, ciro temelinde yaptığınızda çok farklı çıkıyor. İkisini birden kullandığınızda daha farklı çıkıyor. Dolayısıyla gerçekten bunlar birbirinden biraz farklı şirket tipleri. O yüzden kriterimizi böyle kurduğumuz için sıçrama yapan şirketlere tazı, karınca ve at dedik. Hem dönem başında hem dönem sonunda ciro ve istihdam açısından sıçrama yapmamış şirketlere kaplumbağa dedik. Yavaş büyüyorlar anlamında.

Çalışmayı yaparken fark ettik ki bu tanımın kapsayamadığı büyük bir şirket grubu daha var. Onlara da diğer dedik. Diğerlerinin özelliği bu beş yıllık sürenin başında veya sonunda izlenememişiydi. Yani bunlardan birisinde veri tabanından çıkmıştı. Kalite olarak kaplumbağalar dahi diğer şirketlere göre daha kaliteli duruyorlar. Çünkü bu sürenin başında ve sonunda orada gözüküyor, yaşamayı becerebilmişler. Diğerleri ya küçülüyorlar ya da tamamen piyasadan çekiliyorlar.

AKILDA KALMASINI İSTEDİK

Tip 1 veya Tip 2 gibi adlandırmalar yapsaydık akılda kalmazdı. Bu isimlerin seçilmesinin bir nedeni de hayvanın özelliği ile şirket özelliği arasındaki benzerliğe dikkat çekmekti. Hangi hayvan bu tanıma oturur diye de uzun uzun düşündük.

Kıstasımızı tamamlamak açısından önemli bir nokta daha var. Bu kriterleri uygulayabilmek için şirketleri zaman içinde takip etmemiz gerektiğinde tabii çalışan sayısı en az 20 olanlara odaklandık. Yani bütün çalışmada şirket çalışan sayısı en az 20 olanlardır. Diğerleri de buna dahildir.

LİTERATÜRDE GAZEL ŞİRKET VAR

- Tazı, at, karınca adlandırmaları ilk olarak sizin tarafınızdan mı yapıldı yoksa daha önceden bilimsel çalışmalarda kullanılan isimler midir?

- Bunun başka bir örneği yok. Literatüre girmiş ‘gazel’ (küçük antilop) diye bir tanım var. OECD ve Dünya Bankası bu konuda çalışmalar yapıyor. Epeyce yazı, makale yayınlandı bu konuda. O da hızlı büyüyen şirket tanımına uygun. Oradaki tanım, üç yıl en az yüzde 20 büyümesidir. Orada, yaratılan işlerin tamamına yakın kısmı gazeller tarafından yaratılıyor diye bir önerme ortaya atıldı. Bunun etrafında çok sayıda tartışma yazısı yayınlandı. Oradaki sorun yaratılan işlerin şirket tiplerine göre dağılımıydı. Biz biraz verimlilik, ihracat diye de çalıştık. Bu nedenle bizim tipimiz onlardan farklı.

- Belki de siz de literatüre katkıda bulunmuş olacaksınız.

- Belki. Tutarsa eğer kullanılabilir.

ANKETLERLE YENİ BULGULARA ULAŞABİLİRİZ

- Bu araştırmanın önümüzdeki yıllarda da sürdürülmesi planlanıyor mu?

- Somut bir planımız yok. Ama bulgular ilginç olduğu için insan bu konuyu daha da deşmek istiyor. Ama raporda da belirttiğimiz gibi bazı meseleleri daha iyi anlayabilmek için başka türlü verilere ihtiyacımız var. Yani şirketlerin ayrıntılarına ilişkin veriler gerekiyor. Kullandığımız veritabanında bu veriler yok. Belki de o verileri ortaya çıkaracak bir anket yapmak lazım.

Bazı konuları da yüzyüze konuşarak anlamak mümkün. Öyle imkanlar çıkarsa, buradaki bulgularımızı daha da iyi anlamak için ayrıntılı veriyle çalışma yapmak ilginç sonuçlar çıkarabilir.

SIÇRAYANLARIN YAŞI 14-17 ARASINDA

- Araştırmanızda piyasada uzun yıllardır faaliyet gösteren, oturmuş, tecrübeli şirketlerin sıçrama yapabildiğine ilişkin bir gözleminiz var değil mi?

- Özellikle diğer şirketlerle karşılaştırdığımızda bu yön ortaya çıkıyor. Diğer kategorisindeki şirketlerin ortalama yaşı 9. Atların ortalama yaşı 14, tazıların 15 ve karıncaların ise 17 olarak gözüküyor. Kaplumbağaların ortalama yaşı da 16. Dolayısıyla diğerleri ile karşılaştırdığımızda bunlar daha olgun şirketler gibi gözüküyor. Tabii daha küçük şirketler bizim incelememizde yer almıyor.

Bu bilgi çok önemli. Daha önce yaptığımız araştırmada şöyle bir durumla karşılaşmıştık. Türkiye’deki şirketlerin kabaca yarısı 5 sene içerisinde yok oluyor. Bunların çoğu da genç ve küçük şirketler.

FİNANSA ERİŞİMLERİ DAHA KOLAY

- Sizin ele aldığınız şirketlere tecrübeli, sorunlarını büyük ölçüde çözmüş, verimlilik yolunda adımlar atmış, üretim ve ihracatta başarılı, durmuş-oturmuş şirketler diyebiliriz değil mi?

- Evet bu şirketler öyle gibi gözüküyor. Biz doğrudan ona bakmadık ama muhtemelen finansal kaynaklara erişimi daha kolay olan şirketler bunlar. Özellikle diğer kategorisindeki şirketlere göre. Ama bunu bir hipotez olarak söyleyebiliyoruz.

AVRUPA’DA VERİMLİLİK DAHA YÜKSEK

- Araştırmanızda, Avrupa Birliği’ne göre Türkiye’de KOBİ’lerin oranı daha fazla ama verimlilik, kalite açısından daha gerideler gibi bir sonuç ortaya çıkmış. Bu durum şu anda da geçerli midir?

- Tabii. 2013-2015 ortalaması olarak vermiştik onu. Ortaya çıkan şöyle bir durum var. Bizim büyük şirketler neredeyse Avrupalı, Macaristan, Polonya, Çekya ve Slovakya’daki büyük şirketler kadar verimli. Ama bizim küçük şirketlerle onların küçük şirketleri arasındaki ortalama verimlilik farkı çok yüksek. Dolayısıyla konuştuğumuz durum daha önemli bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

İMALAT SANAYİİ ŞİRKETLERİ ÖNDE

- Araştırmayı şirket kapsamında alırken hizmet, imalat sektörü gibi de ele aldınız mı?

- Verisetimizde bütün sektörler var ama biz şunu gözlemledik. Sıçrama yapmış olan şirketlerin sektörel dağılımına baktığınızda ülke geneline göre imalat sanayiinde daha fazla bir yoğunlaşma var. Onu perakende, toptan ticaret ve inşaat takip ediyor. Ama sıçrama yapan şirketler arasında ülke genelinde imalat sanayiindeki şirketlerin önde olduğunu gördük.

TAZILARIN YÜZDE 13’Ü YÜKSEK TEKNOLOJİLİ

- Burada bir de teknolojik şirketler diye notunuz var.

- İmalat sanayii içinde de özellikle tazıların imalat sanayii içindeki sektörel dağılımına baktığımızda normalde şirketlerin yüzde 3’ü 5’i yüksek teknolojili sektörlerde iken, tazılarda bu oran yüzde 13’e çıkıyor. Yani ülke geneline baktığımızda, tazıların yüksek teknolojide daha fazla varlık gösterdikleri görülüyor. Türkiye açısından bakıldığında yüzde 13 ciddiye alınacak bir orandır.

DİJİTALLEŞME DATASI HENÜZ YOK

- Son birkaç yıldır iş dünyasının gündeminde olan yeni sanayi devrimi ya da dijitalleşmeye değinmek istiyorum. Siz bu konuda hangi deyimi kullanmayı tercih ediyorsunuz?

- Buna, imalat sanayiini veya ekonominin genelini bekleyen yeni dönüşüm süreci diyebiliriz. Bilgi teknolojisi, dijital sistemler temelli dönüşüm sürecidir sözü edilen. Biz doğrudan böyle bir çalışma yapmadık. Çünkü buna girmemiz için onun dataya girmesi gerekir. Henüz bu konuda data oluşmadı.

DİJİTALLEŞME BÜYÜK ŞİRKETLERDEN BAŞLAR

- Yani dijitalleşmek şirketlerin sıçrama yapmasına olumsuz veya olumlu katkıda bulunur gibi bir şey söyleyemiyor musunuz?

- Raporun sonunda şunu söyledik. Bizim bulgularımız içinde enteresan bazı şeyler göze çarpıyor. Biraz önce konuştuğumuz gibi yüksek teknolojili şirketler daha fazla sıçrama yapıyor. İkincisi bilgi temelli yatırımlar diye bir tanımımız var. Sıçrama yapan şirketler burada daha önde gözüküyor. İhracata da bir yönelme var. Dolayısıyla bunları bir araya koyduğumuzda, bu dijitalleşme şirketlerin en azından bir bölümünde sıçrama yapmasında rol oynuyor mu diye insan merak ediyor. Spekülatif bir soru olarak da raporun sonuna koyduk.

Bunlar yine oturmuş ve büyük şirketlerden başlayacaktır diye düşünüyoruz. Oradan belki de tedarikçi şirketlere yansıma olabilir. Ama somut veriye dayanarak bir şey söylemek çok fazla mümkün değil.

TAZI, AT VE KARINCALAR BİLGİ TEMELLİ YATIRIM YAPIYOR

- Bilgi temelli şirketler hızlı mı koşuyor?

- Bilgi temelli yatırım diye bir tanımımız var. TÜİK verisepetine baktığınızda bu yöndeki yatırımlar var ve onlar da ikiye ayrılmış durumda. Maddi ve maddi olmayan yatırımlar. Bizim bilgi temelli yatırım dediğimiz şey maddi olmayan yatırımlar. Bunun içinde yazılım harcamaları, trademark, patent, şerefiye, reklam harcamaları var. O açıdan baktığımızda bilgi temelli yatırım oranı tazı, at ve karıncada kaplumbağalara göre daha yüksek. Diğerlerine göre hayli hayli daha yüksek. Bu da çok ilginç.

FİNANS BİRİNCİ SORUN MU BİLMİYORUZ

- Biraz önce değindiğiniz gibi büyük şirketlerin çok önemli bir yönü de maddi, finans kaynaklarına nasıl ulaşılabileceğini bilen şirketler olmalarıdır. Türkiye’de tüm şirketlerin birinci sorunu finans olarak bilinir. Sizce de böyle midir?

- Bunu duyduğumuzda bizim itiraz etmemiz biraz zor. Ama datalarımız aynen bunu söylemiyor. İnsan datalarda görmediği şeyleri merak ediyor. Mesela insan kalitesi. Şirketi yönetenin beceri seviyesi. Şirketi yönetenlerin çalışanlara yaklaşımı ve iç teşvik sistemleri. Çalışma saatleri ve sosyal olanakları. Sıçrama yapmayan şirketlerin ortak özellikleri var mı ve mesela finans birinci sorun mu?

Bunları elbette duyuyoruz, konuşuyoruz, okuyoruz ama verilerde bunları ölçemiyoruz. Muhtemelen öyle. Duyduğumuz bütün ikincil kaynaklar bunu doğruluyor ama eğer bu çalışmaya devam edersek derinlemesine görüşmelerde ilk soracağımız bunlar olacak. Finans, yönetim, teşvik sistemi ne derecede önemli sorularının karşılığını almaya çalışacağız.

Araştırmayı bir tarafa bırakıp KOBİ’lerin çalışan sayıları 1 ile 20 arasında olan küçükleri üzerinde düşünmeye başlarsak, bu şirketlerin önlerindeki en önemli engel diye bir genelleme yapacak olursak en önemli konu finansman mıdır? Bunun cevabını bildiğimizden emin değiliz. Finansman da olabilir, yönetim kalitesi de olabilir. Yönetim eksikliğinden veya muhasebe sistemini iyi kurmadığı için para bulamıyor olabilir. Bizim kullandığımız verilerde bu konuda ayrıntılı bilgi yok.

KİMSE ‘KÖTÜ YÖNETTİĞİM İÇİN BATTI’ DEMİYOR

Bir de kimsenin suçu kabul etmek gibi bir yaklaşımı olmuyor. Batan şirketlerin patronlarının hiçbirisi ‘ben kötü yönettiğim için bu şirket battı” demiyor. Finans gibi dışsal faktörlere atıfta bulunuyorlar. Buna, beyanlara bakarak değil, derin araştırmalarla karar vermek lazım.

Dünya Bankası’nın birkaç yılda bir yaptığı bir anket var. Türkiye’de 800 firma ile yapılıyordu bu anket. Son olarak 5 – 6 bin şirkete çıkardılar. Orada, yöneticinin eğitimi, finansmana erişim gibi konularda daha ayrıntılı sorular var. Dolayısıyla böyle bir anket yapmak çok da zor değil.

Bir de şunu vurgulamak gerekir. Finansmana erişim sorunu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil. Amerika Birleşik Devletleri’nde bile küçük şirketlerin finansmana erişimi büyüklere göre daha zordur. Bunu gösteren bir çok akademik makale vardır. Dolayısıyla finansmana erişim bir sorun olabilir ama düzeltilecek bir sorun olmayabilir. ABD’de zor olan finansmana erişimin Türkiye’de de zor olması çok doğal.

SIÇRAYAN ŞİRKETLERDE VERİMLİLİK ARTIYOR

- Sıçrayan şirketlerin bu başarılarını sürdürmeleri için neler yapmaları gerektiği konusunda gözleminiz var mı, bir şeyler söyleyebilir misiniz?

- Biz böyle bir gözlemde bulunmadık. Ama bazı ipuçlarını aldık.

Birincisi sıçrama yapan şirketler hakikaten daha çok yaşıyorlar. Daha az oranda piyasadan çıkıyorlar. Daha az oranda kapanıyorlar. Bu da zaten raporumuzda yer aldı.

Ek olarak sıçrama yapan şirketlerin bazı özellikleri var. Bu şirketlerin verimlilik düzeyleri yüksek, bir bölümünde verimlilik daha da artıyor. Mesela tazılar kaplumbağalara göre daha düşük verimlilik düzeyinden başlıyor ama sıçrama yaptıkları sırada verimliliklerini ciddi oranda artırıyorlar. Dolayısıyla verimliliğin düzenli artışı, sürdürülebilirliğe olumlu katkıda bulunabiliyordur diyebiliriz. İhracata yönelme artıyor. Böylece iç piyasaya gelen şoklar onları daha az etkiliyor.

GÖRELİ BİRİM DEĞER DEĞİŞMİYOR

- İhracatın giderek kalitesinin yükselmesi ve ürünlerin ağırlığının azalırken değerinin yükselmesi de ihracatta son yıllarda dikkat edilen unsurlardan birisidir. Sizin araştırmanızda bu konuda bir veri, sonuç var mı?

- Biz buna göreli birim değer diyoruz. İhracat kalitesini birkaç biçimde ölçtük. Bir tanesi ihraç edilen ürün sayısı. Bir tanesi ihraç edilen ülke sayısı. Bir tanesi de göreli birim değer. İlk ikisi açısından sıçrama yapan şirketlerde kaplumbağalara göre bir üstünlük var. Ama ilginç olan nokta şu, göreli birim değer açısından bir üstünlük yok. Sıçrama yapma sürecinde de bir üstünlük elde edilmiyor.

Bir çok konuda iyileşme var ama ihracat kalitesinin bu göstergesi açısından kaplumbağalara göre bir iyileşme göze çarpmıyor. Yani sıçrama yapan şirketler, diğerlerine göre çok fazla katma değerli ürünler üretmiyor. Daha çok ürün satıyorlar ama benzer ürünler satıyorlar.

ORTA TEKNOLOJİ TUZAĞI

İhracattaki ürünlerin karmaşıklığını ölçen bir endeks var. O endeks şunu ölçüyor. Bizim ihracat sepetimiz zengin ülkelerin ihracat sepetine ne kadar benziyor? Şunu ortaya koyuyor. 2002 – 2007 yılları arasında bu endeks hızlı artmış, 2007 sonrasında artış hızı kayda değer biçimde azalmış. Biz bunu şuna bağladık: Özellikle 2000’li yıllarda, daha düşük teknolojiden orta teknolojiye bir geçiş yaptı Türkiye. Orta teknolojide otomotiv, beyaz eşya, elektronik sektörlerini kast ediyoruz. Bu önemli bir yapısal değişimdi.

Ondan sonra yüksek teknolojili üretime geçiş yapılmadı 7 – 8 yıldır. Bazı yazarlar buna Orta Teknoloji Tuzağı diyorlar, Orta Gelir Tuzağı’ndan hareketle. Orta teknolojili ürünlere doğru bir sıçrama yaptı Türkiye ama yüksek teknolojili ürünlere doğru bir sıçrama henüz gerçekleşmiş değil gibi gözüküyor. Belki de göreli birim değer göstergesinde sıçramanın olmaması bunu yansıtıyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner116

banner115

banner114

banner111

banner110