YILLAR önce North Face, Timberland gibi markaları çatısı altında toplayan grubun tepe yöneticileri, özel bir iş jeti ile İstanbul’a geldi.
Söz konusu heyet önce Boyner’e ait departman store ve mağazaları gezdi, kendi markalarının bulunduğu noktaları gözlemledi.
Ertesi gün Boyner Holding’te Cem Boyner’in toplantı masasında görüşme başladı. Cem Boyner, çok önemli konuklarıyla konuşacağı konular için önceden hazırlıklarını yapmış, notlarını önüne koymuştu.
Konuk heyetteki CEO söz aldı:
- Biz tüm mağazaları gezdik. Markalarımızdan birinin reyonunun tuvalete çok yakın olduğunu gördük. O markamızın mağazadaki yerini değiştirmeniz gerekiyor. Müşterinin daha rahat görebileceği bir noktaya koymanızda yarar var.
Cem Boyner, toplantının bu sözlerle başlamasına şaşırdı, buz gibi oldu. Şaşkınlığını konuklarına hissettirdi:
- İstanbul’a muazzam bir ekip olarak geldiniz. Bunları mı konuşacağız?
O anda aklına gelen öyküyü anlatmaya başladı:
- Adamın biri çok zengin olmuş. Bir gazeteci de öyküsünü merak edip, röportaj yapmaya gitmiş.
Gazetecinin zengin adama ilk sorusunu aktardı:
- Nasıl bu kadar zengin olmayı başardınız?
Öyküdeki zengin adamın yanıtına geçti:
- Gençlik yıllarımda işe limon satarak başladım. Önce bir limon alıp sattım. Kazandığım parayla iki limon alıp sattım. Sonra 4, 8, 16, 32, 64 derken limon satışlarım çok büyüdü…
Gazetecinin araya girip sorduğu yeni soruya işaret etti:
- Gazeteci, röportaj yaptığı zengin adama ısrarla sordu: “Allah aşkına söyleyin, böyle mi zengin oldunuz? Yani, limon satarak mı zengin oldunuz?”
Öyküdeki zengin adamın gülerek yanıtladığını belirtti:
- Yok ya… Benim amcam çok zengindi. Öldü, mirası bana kaldı. Öyle zengin oldum…
Cem Boyner’in konuğu CEO ve beraberindekiler ertesi gün iki kilo limon alıp, toplantı masasına koydu. CEO, bir gün önceki limon öyküsünden ders çıkardıklarını vurguladı:
- Biz önemli bir şey öğrendik. Bundan sonra limona, “limon” diye bakmayacağız. Limonlu kek yapılabilir, votka-limon olabilir, limonlu pasta olabilir…
Konuk CEO yineledi:
- Kısacası limon, limondan ibaret değil…
Cem Boyner, bu öyküyü anlattıktan sonra kendi işlerine döndü:
- Bir şeyi değiştirmek kolaydır. Biz dönüştürmeye çalışıyoruz. Yani, işlerimizi mevcut halinden başka bir şeye dönüştürebilir miyiz, ona kafa yoruyoruz. Bizim grubun temel dinamiği bu. İnovasyon stratejimiz ve fikirlerimiz böyle şekilleniyor.
Dönüştürme konusuna şu örneği verdi:
- Ana damarı perakende olan bir grubuz. Böyle olmamıza rağmen biz ne yapıyoruz? 2024’te mağazalara yapacağımız yatırımın 3 katını IT ve teknolojiye harcayacağız.
Bu noktada Türkiye’nin dünyaya kafa tutacak sektörleri üzerinde durdu:
- Perakende, sağlık, finans… Bu alanlarda dünya standartlarının çok üstündeyiz. Avrupa’dan çok ilerideyiz. Müthiş bir fark yaratıyoruz.
Boyner’in 10 bin çalışan, 50 milyona yakın ürün ile 20 milyon müşteriyi kucakladığını vurguladı:
- Boyner’in 20-35 yaş grubu müşterisi, toplamın yüzde 43’üne ulaştı. Çok önemli bir değişiklik yaşadık. Dijitalde şirketlerimizi birleştirdik. 2019’dan bu yana 5 kat büyüdük. Nereden nereye geldiğimizden öte nereye gidiyoruz, ona bakıyoruz…
Cem Boyner’in anlattığı limon öyküsünden çıkarılması gereken önemli dersler var değil mi?
Hayat sana limon veriyor, sen de limonata yap
BOYNER Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Cem Boyner’in ardından bir limon öyküsü de Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Daniel Korioth’tan dinledim.
Peru’da doğup büyümüş olan Alman asıllı Korioth, 1 Ağustos 2021’de İstanbul’da göreve başladığında şu duyguyu yaşadı:
- Güney Amerikalıların ataları da bu topraklardan. Güney Amerikalılar ile Türklerin çok fazla ortak yönleri var. Bunlardan biri de iyimser olmak.
Güney Amerikalıların “Her şerde bir hayır vardır” anlayışını benimsediğini düşündü:
- Benim de iş ve hayat felsefem böyledir.
Kendisini de katarak, çalışma, iş hayatındaki yaklaşımı irdeledi:
- Biz Türkler, zor işleri severiz. Krizin üstesinden gelmeyi biliriz.
Daniel Korioth, şirketin merkezindeki sohbetimizde Türklerin sözlüğünde “imkansız” kelimesinin olmadığına dikkat çekti:
- Latin Amerika’da da biz “Hadi, limondan limonata yapalım” deriz. Bu iyimserliği teşvik etmek için kullanılan bir deyimdir: “Hayat sana limon verdiğinde limonata yap.”
Bu deyimi şöyle açtı:
- Limon, hayattaki ekşiliği veya zorluğu çağrıştırır. Limonata yapmak, onları olumlu veya arzu edilen bir şeye dönüştürmektir.
Robert Bosch’un 1917’deki vizyonuyla Türkiye’ye uzun vadeli bakıyoruz
BOSCH Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Daniel Korioth, Bosch’un Türkiye’de 1910 yılından bu yana faaliyet gösterdiğini belirtip, 1917 yılına uzandı:
· Bosch’un kurucusu Robert Bosch, 1914 yılında Berlin’de kurulan “Türk-Alman Derneği”ne öncülük etmiş bir isim. 1917 yılında da “Türk-Alman Dostluk Evi”nin kurulum çalışmaları için İstanbul’u ziyaret etmiş.
· Bu ziyareti sırasında Sultan V. Mehmet’ten Osmanlı Nişanı almıştı. Robert Bosch, uzun süren o seyahati sırasında Büyükada’da dinlenirken eşine İstanbul’daki izlenimleri hakkında bir mektup yazmıştı.
· Robert Bosch, mektubunda Türklerden çok etkilendiğini anlatıp, iki millet arasında uzun soluklu ilişkiler kurulması gerektiği mesajı vermişti.
Ardından ekledi:
- Bugün de Robert Bosch’un 1917 yılında ortaya koyduğu vizyonla hareket ediyoruz. Türkiye’de günlük hedeflerle çalışmıyoruz. Uzun vadeli stratejiyle yol alıyoruz.